23 Temmuz 2012 Pazartesi
Buca'nın izmire katkıları
öyle ki, tam şu anda (bu entry gerçek zamanlı, 10 nisandayım) ahşap tabureye çöküp soğuk arjantininden birasını yudumlayan iki tane adamın olduğunu, bu adamlardan birisinin adının benimkiyle aynı olduğunu bile biliyorum. can yayınlarının vitrinindeki yeni çıkan kitaplara bakan bir tane de güzelinden çift var, altı ay önce çıkmaya başlamışlar. biraz sonra, ara cafe’ye gidip yemek yiyecekler, fotoğraf sevdalısı çocuk duvarları kaplayan fotoğraflarla kendinden geçecek. başka birisi st.antuan kilisesinin bahçesinde durup kafasını yukarı çevirirken, uzak bir kıtadan bir haftalığına gelen de galata kulesi’nin tepesinden tarihi yarımadayı izliyor olacak. vapuru son anda kaçıran genç bir kızın talihsizliğine olan sessiz isyanını ve beşiktaş’ta karşıdan karşıya geçerken omuz yiyen dalgın bir üniversiteliyi saymıyorum bile. sabaha kadar pes oynadığı için bu aralar zombi gibi dolaşıyor.
“şimdi istanbul’da olmak vardı anasını satayım” gibi değil, şu anda zaten istanbul’dayım. kanyak içip tramvay yolunu takip ettiğimiz herhangi bir gündeyim sanki, taksi diye sarı renkli tüm arabaların önüne atladığımız lanetli gecelerden birindeyim. hala öğrenciyim, iyi geçen bir proje dersinin ferahlığıyla atmışım kendimi taksim’e. kadim dostuma da mesaj atmışım “lan hadi içek” diye. ilk tramvay durağında bekliyorum 559c ile gelen eşkıyayı. uçan tekme atarak geliyor her zamanki gibi, fazla oyalanmadan bira bardağının kenarında dikilip balıklama atlıyoruz. bugün oralardayım, bir rock barın terasında otururken biraz sonra “where is my mind” çalacağına eminim. üzerimde çok sevdiğim pulp fiction tişört ve levi’s engineered’im.
Buca'nın izmire katkıları
bir öğleden sonrasındayım, uzun zamandır aradığım kitabı aslıhan pasajı’nda bulduktan sonra şimdinin küçük beyoğlu’su, eskinin arka sokak’ında bir barda ilk sayfaları çeviriyorum. ardı ardına nirvana çalıyor, birazdan the man who sold the world çalacaklarını da biliyorum. okuldan kaçmış insanlar cemiyetinin bir üyesiyim; bir köşede, istanbul’da olmayı ısmarladığım ikinci birada kutluyorum. şeytana uyup yine golden’a uğruyorum, tezgaha bile dizilmemiş midyeler tencerenin içinde. tencereyi kapatıyorum cebimdeki tüm parayla, herkes dışarıda hava çok güzel. ara sokaklardan çıkanlar istiklal nehrine kapılıp sürükleniyor, ben de bırakıyorum kendimi insandan sulara.
bugün istanbul'dayım evet, tam şu an. şafağım 34, şu mecburiyetten kurtulmama neredeyse bir ay kaldı. tüm varlığımla bekliyorum kendime döneceğim zamanı.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder