20 Nisan 2012 Cuma
Kuşadası Bosch Servisi
bayan basketbol takımı avrupa' nın 1 numaralı kupasında çeyrek finalde o 1 numaralı kupanın en büyük favorisine son 11 saniyede elenmiştir. ayrıca kupa 2 nin sahibi galatasaray bayan basketbol takımını biri deplasmanda biri içerde 27 sayıyla olmak uzere iki kez yenmiştir, taraftarı rahattır, rahat uyuyacaktır.fenerbahçe her şeyi yapabilir, bu kulüpte akla hayale sığmayacak her şey olabilir, yaşadık gördük. ancak bi insanın fiziksel yetersizlikleriyle taşak geçmeyi adet edinmiş ibişleri terbiye edebileceğine inanmıyorum.
Kuşadası Bosch Servisi
rakip takım avrupada kazandığında veya kaybettiğinde ilk iş bu taraftar kitlesine saldırsa da herhangi bir uyuma problemi yaşamayan taraftar topluluğuna sahip spor klübü.
sadece kendisinin başarılarında değil herhangi özellikle de herhangi bir takımın başarılarında dahi sevincini fenerbahçemizi tanımlamadan onun hakkında entry girmeden gösteremeyen ebedi dostlara sahip herkese rakip takımımdır.
günlük not: galatasarayımızı tebrik ederiz, sevinçlerini bizimle paylaştıkları için ayrıca teşekkür ederiz.
bizi sizler yarattınız, sizi de biraz bizler. tamamı ne haddimize.
Kuşadası Profilo Servisi
kıskanılanlar arasında birinci.
atlamasın diğer takım taraftarları. kıskananlar sadece onlar değil.
anne kıskanır, baba kıskanır, sevgili kıskanır, arkadaş kıskanır, anneanne kıskanır, dede kıskanır, kardeş kıskanır. hem de bunların her biri kendince fenerbahçe'li iken kıskanırlar.
Kuşadası Profilo Servisi
fenerbahçe'yi sadece bir takım olarak görmüyorum bunu anlamıyorlar, sevgili değil o, aileden biri değil, arkadaş değil, her biri ve hiç biri; takım olan fenerbahçe kapatılabilir, küme düşebilir ya da kümeye düşebilir, adı değişebilir, yöneticiler gelir, yöneticiler gider ama o türk kurtuluş savaşında cephane taşıyan, şehitler veren, hemen ardından lefter küçükandonyadis'i kadrosunda barından, bir şehire gittiğinde o şehirde ticaretin artmasına gerekçe olan birilerinin sonradan uydurduğu gibi değil gerçekten de türkiye olan fenerbahçe'ye bir şey olmaz.
anne, baba, kardeş, sevgili, eş hepsinin adı, tadı başkadır ve değişilemez ama fenerbahçe de öyle.
en zorda kalınılan anlarda sevgilinin tüm yokluğa rağmen * aldığı fenerbahçe taraftar forması giyiliyorsa, sarı görülen her duvarda lacivert aranıyorsa, çocukların boncuk gözlerine düşmüş sarı laci ışık göründüğünde o çocuk dünyanın en güzeli oluyorsa artık kimse benim için fenerbahçe'nin bir takım olduğunu söyleyemez.
kimse de kıskanmasın. herkes geldi geçti o kaldı. bundan sonrası da farklı olmayacak!
edit: biradan sağolsun uyardı boşluk yerine ' kullanmışım
Kuşadası Klima Servisi
detayına girelim biraz gelirlerinin:
deloitte football money leaguede gelirler 3 kategoriye ayrılıyor: matchday(maç günü), broadcasting(yayın), commercial(ticari). fenerbahçe için tutarlar ve gelirler içindeki payları şöyle:
maç günü gelirleri: 27,9 milyon euro (%25)
yayın gelirleri: 26,7 milyon euro (%24)
ticari gelirler: 56,7 milyon euro (%51)
bu gelirlere oyuncu satışından elde edilen gelirler hiç bir şekilde katılmaz. fenerbahçe, gelir yapısı itibarı ile biraz listedeki alman kulüplerine benzer bir gelir yapısı kurmuş. alman kulüplerinde baskın özellik, ticari gelirlerin ağırlıklı oluşudur. örneğin bayern münih'in gelirlerinin %60'ı ticari gelirler kalemindendir. ingiliz kulüplerinde son dönemde yayın gelirlerinin ağırlığı da hissedilmeye başlansa da ana kalem maç günü gelirlerindedir. italyan, ispanyol ve fransız kulüplerinde yayın gelirleri en büyük kalemi oluşturur.
Kuşadası Klima Servisi
fenerbahçe ticari gelirler bazında bir sıralama yapılırsa arsenal, juventus, inter milan gibi devleri geride bırakarak onuncu sırayı alıyor. maç günü gelirleri açısından bir sıralama yaparsak ac milan, olympique lyonnais gibi ekipleri geride bırakarak on üçüncü sırada yer buluyor kendine. yayın gelirlerinde ise son sırada yer alıyor. hamburg'u saymazsak en yakın rakibinden 17,2 milyon euro farkla geride kalıyor. ya da şöyle ifade etmeye çalışalım: listedeki diğer 19 takımdan 10 tanesinin yayın geliri, fenerbahçe'nin yayın gelirinin üç katından daha fazla. fenerbahçe'nin toplam yayın gelirinin 26,7 milyon euro olduğunu ve bunun 17,3 milyon euro'sunun da şampiyonlar ligi'nden geldiğini göz önüne alırsak, ülke içi rekabetteki yayın gelirleri rakamlarının avrupa'lı rakipleri ile kıyaslandığında çok küçük olduğu gerçeği karşımıza çıkıyor.
açıkça görülüyor ki fenerbahçe, bu ligde kendine düzenli yer bulmak istiyorsa şampiyonlar ligi'ne abone olmak zorunda. ticari gelirlerini korumak için de taraftarından aldığı desteği güçlendirerek sürdürmesi gerekiyor. yerel yayın pazarından yalnızca 9,4 milyon euro elde ederken 111,3 milyon euro gelire ulaşabilmek gerçekten büyük bir başarı ve fenerbahçe yönetimi kesinlikle taraftarına çok şey borçlu.
peki fenerbahçe bu ligde seneye kendine yer bulabilir mi? açıkçası bunu şimdiden kestirebilmek çok zor... şampiyonlar ligi'nde istenilen başarının sağlanamaması, bu yıl geçen seneye göre 4 ile 5 milyon euro aralığında bir gelir kaybı demek. ancak euro/sterlin paritesi bu seviyede kalırsa ingiliz ve iskoç takımlarına karşı büyük bir avantajı olacak fenerbahçe'nin. öte yandan, türkcell süper ligi ve türkiye kupası'nın maddi katkısının bu seviyelerde kalacağını düşünürsek, önümüzdeki yıl bu listede olsa bile uzun vadede kalıcı olmasının şampiyonlar ligi'nde süreklilik ve başarıdan geçeceği açıkça görülüyor ki, bu alanda gelecek başarı bile yetmeyebilir. ayrıca ticari gelirlerde ciddi bir başarı sağlanmış olsa da fenerbahçe'nin bu alanda önemli dezavantajları var. türk kulüplerinin forma reklamları karşılığında aldıkları ücretler henüz avrupa'lı rakiplerine göre oldukça düşük seviyede kalıyor. stadyumların isim hakkı konusu ayrı bir sıkıntı. önümüzdeki yıl için umutlu olunabilir, ancak uzun vadede kalıcılık için ciddi soru işaretleri olduğunu da gözardı etmemek gerek.
beş büyük lig dışından listeye giren takımların üst üste iki sezon listede kendine yer bulabilmesi pek görülmüş bir şey değil. fakat bu takımların temel sorunu ticari gelirlerini bir noktanın ötesine geçirememelerinde, bu alandaki gelirlerinin düşük düzeyde kalmasından kaynaklanırdı. fenerbahçe'nin böyle bir dezavantajı yok, tam tersine oldukça güçlü bir yapı kurulmuş durumda. ancak bu gücün sportif başarı ile de desteklenmesinin gerekliliği açıkça ortada.
Suskunlar izle
şarkılarını dinlerim de adamı sevmiyorum denilen adam...bu adamı dinlerken neden bu kadar can yakıyor diye düşününce aslında herşeyiyle kabullenilecek adam...şarkılarını başkalarının aynı duyguyla aynı adanmışlıkla söyleyemediği adam...
ben yandım siz yanmayın diyen adam...olumunden sonra, gulten kaya düzenlemesi ile gam muzik tarafindan yayinlanan albumlerine yenileri eklenecektir. esi gulten kaya'nin arsivinde, daha en az 3 album yapacak kadar malzeme vardir. ornegin yusuf hayaloglu'nun beni tutmayin adli siirini oyle derin bir kederle yorumlamistir ki, yayinlandiginda ahmet kaya hayranlarini kimse tutamayacaktir!
askerde araçlarda, çay ocaklarında, aklınıza gelen heryerde dinlenmesi yasak olmasına rağmen, bahsi geçen bu yerlerde mutlaka en az bir kasedi olan sanatçı.
kendi tecrübelerimce ve görüşümce türkiye'de en fazla dinlenen sanatçıdır aynı zamanda.
şöyle ilginç bir kişiliktir aslında; ben de hayat görüşlerim gereği sevmemem gereken bu adamı o kadar severim ki, öyle beste yapar, öyle şarkı söyler, öyle şiir okur ki daha iyisini görmedim. sanırım ahmet kaya dinlemek yasak diyen komutanın arabasında kasetinin olması da bu yüzdendir. o mahur beste çalar müjganla ben ağlaşırdık.özgün müzikte 7 notayla yapılabilecek en iyi besteleri yapmış, en güzel şarklıları o eşsiz sesiyle kusursuz şekilde yorumlamış, arkasında müthiş albümler ve koskoca bir keşke; sevenlerinin kalbinde inceden bir sızı, yüzlerinde buruk bir tebessüm bırakarak, paris te ucuz bir kiralık evde ölüp giden, türkiye nin gelmiş geçmiş en büyük sanatçılarından.
son döneminde girdiği "kürtlerin haklarını savunacağım, onların özgürlük savaşçısı olacağım psikolojisi çok gereksizdi" ve bu büyük sanatçının sonunu hazırladı.
keşke.. keşke..keşke...
türkiye'nin asla anlayamadığı ve anlayamayacağı son derecede değerli şahsiyet. 1999'da magazin gazetecileri derneği ödül töreninde ciğeri beş para etmez, kendilerine insan sıfatını fazlasıyla uygun gören ama aslında insanlığı asla tadamamış şahısların kendisine yapmış oldukları ağır aşağılama ve ithamlar tarafından küstürülen, kalbi kırılan ama asla yıldırılamayan derin, hüzünlü, cesur, yufka yürekli abimiz. türkiye bu olayı tarihinde kapkara bir leke, yüz kızartıcı bir suç olarak taşıyacaktır.
sürekli yanlış anlaşılmış, kendisini sürekli yanlış anlatmış, inandığı doğruları anlatamayacak kadar cahil, inandığı doğruları şarkı olarak söylebileyecek kadar ozan, romantik ve duygusal olduğu için her türlü gaza gelen, kendine uygun her rüzgarla oraya buraya savrulan, asla büyümeyen bu saatten sonrada zaten büyümeyecek olan yıllardır şarkılarını severek dinlediğim çocuk.
Kuvvetli Silah
tamam dizi kendini hala keyifle izlettiriyor, kabul de.. yahu ici yolcu dolu otobusu 'bir tane avukat' ve 2 arkadasinin hic bi seyden cekinmeden kacirmasi bir tek bana mi tuhaf geliyor acaba? neylerine guveniyor bu uclu anlamis degilim, ellerindeki iki silaha mi? tamam, sonradan ogreniyoruz ki tum yolcular kacak, hicbiri gikini cikartamaz ama ya bu yolcular normal yolcular olaydi da biri hemen telefona sarilip polisi arasaydi.. ibo bagajlari kontrol ederken tum yolcular icerde ooyle basibos oturuyor, bizim super ucluden bi tanesi de demiyor ki ya yolcular bi sey yaparsa.. hadi iska ve sariyi gectim , ey ecevit, sen 'bir tane avukat' hic mi aklina gelmedi bunlar.. aksiyon tamam, ters koseler tamam da sacmalamadan rica etcem.. tadini tuzunu kacirmayin caanim dizinin..
ne kadar da çok afacanlık yapmış" "ne kadar çamur atarsanız atın kendini de müziğini de bir bütün olarak seviyorum oğlum" dedirten bir deli oğlan...
rivayet odur ki ruhi su ahmet kayayı ilk kez dinledikten sonra "yahu bu sazı çok hırpalıyo, adam döver gibi saz çalıyo" gibisinden bir tepki vermiş. ahmet kaya türkü söylerken de, düşüncesini açıklarken de, tavır alırken de sertti, sözünü esirgemezdi. her zaman tutarlılık sorunu olmuştu, mutlaka kişilik bölünmeleri yaşıyordu. ki bu yüzden radikal solcular tarafından da aforoz edilmişti. ama o şarkılar da ancak böyle bir kişilikten çıkabilirdi kanımca.
sonuçta yaptığı müzik ile gündelik tartışmaların ötesine çıkmayı, evrensel olmayı başarmış "güzel insan" bir sanatçıdır kendisi.
başlarda kürtlerin yanında görünüp sonradan olayı terörizme kaydıran ve halkın aldığı albümlerin parasıyla jeep'e binip dolaşan fason halkçı görünümlü kişidir. bu dünya kalmadı kimseye ona da kalmadı haliyle.
hakkında kim ne derse desin, kim ne düşünürse düşünsün ama ortada bir gerçek vardır ki o da: biz millet olarak bu adamın şarkılarını öyle veya böyle seviyoruzdur.. hiphopçısından, metalcisine kadar her tarzdan insan guruhu tarafından dinlenilen kaç tane şahsiyet gelmiş ki bu ülkeye?
her fırsatta türk-kürt kardeştir diye nidalar atan bir kaç televizyon kanalı tarafından vatan haini ilan edilmesi o kadar da yürek yakıcı ki.. şimdi o televizyon kanallarının hiçbir şey olmamış gibi kürtçe parçalar yayınlıyor oluşunu da duyup-gördükçe daha da bir dokunuyor liflerime ahmet kaya acısı.. sanırım ülke olarak bu konuma gelmemiz için birinin feda olması gerekiyordu ve o birisi de ahmet kaya oldu..
yağmurlu bir paris sabahı vatan hasretine daha fazla dayanamayan o içtenlik dolu yüreği duruverdi.. kızı melis'in babasının kalbini deliler gibi öpmesi de bir işe yaramadı.. o kalp durmuştu artık.. evet durmuştu.. ahanda kim ne derse desin ben bu asi ve pis sakallı adamı özledim be.. hakketen özledim..
Gurur Denen Polis
son bölümde kan lekesini bir gösterip bir kaybeden dizi.
belalı'nın arkadaşı vurulunca ecevit'in üstü kan olmuş görüntüde bi süre o şekilde kaldı, ancak sonrasında evden çıkarken ceketi gayet temiz olmasına rağmen bir sonraki planda kan lekeleri tekrar ekranda belirdi.oncelikle ayni isimdeki kitap, film, sarki vs.'nin basliklarinin ayri olmasi lazim ya da baska bi yontem bulsun burdan para kazanip ekmek yiyenler; kitap hakkinda girilen entryleri, gereksiz bir dizinin tum bolumlerini ogrenmeden nasil ayirdedip okuyacagiz amk?
neyse, suskunlar'i yillar once vedat ozdemiroglu sayesinde tanidim, uykusuz'daki kosesinde; 'sevdigini unutmamak icin kole tutup surekli kendisine hatirlattiran adam' hakkinda bisyeler yazmisti ballandira ballandira, hemen alip okudum kitabi, sonrasinda ihsan oktay anar'in diger kitaplari geldi hemen. kitap cok guzel, hemen bitmesin diye azar azar okunanlardan.
daha yeni izlemeye basladim ama hemen sardi. tanimimizi da ekleyelim o zaman: hemen saran dizi.
kurgu, oyunculuklar falan, hicbir sey soylememe gerek yok o konuda da, besinci bolumde ****spoiler sayilir mi sayilmaz mi bilemedim ibaresi**** sait, irfan ve ecevit'in konustugu bir sahneye denk geldim de, sait'te joker gulusu varmis, ona sahit oldum, tuylerim urperdi.****spoiler sayilir mi sayilmaz mi bilemedim ibaresi***
buarada, ben dizileri izlemeye hep gec baslarim, ezel'le 30+ bolum sonrasi tanismistim, bolumleri arka arkaya izlemek nasil bir zevkti, simdi ayni sey suskunlar icin de gecerli ama maalesef uzun surmeyecek - her seferinde bir hafta bekle dur simdi!
avukat ecevit rolundeki murat yildirimin set arasinda plastik bardakta gelen cayi geri gonderip ince belli bardakta cay istedigine kadar bir roportaji yayinlanmistir bugunku hurriyet kelebek ekinde.ayrica asli enver gazetedemi cok guzel cikar aga.
7.ci bölüm itibarıyla kendini tekrar edecek dizi.
ilk bölümü 22 günde çekilmiş
2 ci ve 3 cü bölümü 10 günde
4 cü,5 ci,6 cı bölümleri 5 er günde hazır etmişler
sanırım artık sadece artık kapalı mekan çekilip ,birbirine öküz gibi bakan iki tane kızın bakışları arasında konuyu tekrarlayacaklar.
Kapıdaki arkadaşlar
babami sevmem. babami sevene de mesafeliyimdir. baba-cocuk iliskilerine karsi hep bir mesafeliyim, evlat babasindan daima kazik yer fikrine sabitledim cunku kendimi yasadiklarimdan dolayi. 6. bolumde duygusuz ibne belali naim'in cirkefliklerine o yuzden zerre sasirmadim, gram agzim acilmadi.
adam ibne bir kere.
ecevit bu bolumde yardirdi, gerek tiratlariyla gerekse hareketleriyle. ancak. oyunun asil elemani olmadigini, olamayacagini gorduk sanki. kuyudibi'nde buyumek var, disarida el bebek yetismek var.. digerlerinin icinde piclik var eco, uzerler seni civanim. uzulursun yigidim. kirilirsin aslanim. sen tiki hayat tarzina arada bi geri don, aklini topla. birsen var bak, concon kankin var. unutma onlari. bi git bordo sarabi ic sunlarla, mahalleye geldiler lan?!
gurur meselesi dallanip budaklanacak gibi.
1- yetim.
2- nereden bilecegiz bu herifin de cocukken suc isleyip o islah evinde yatmadigini? sonucta adli sicil kayitlari yakildiysa sadece ecevit, sari, iska ve zeki'ninkiler gitmis degil; ya arada gurur efendininki de kaynadiysa?
3- herif bir sekilde baglantiyi kurduysa ve duruma tamamen hakim olmadan zeki olayina, dolayisiyla irfan-sait olayina dalmak istemiyorsa? sorgular abi, sorar adam. daha cok sorar. ceker ibo'yu iceri, sorar...
4- "icerde kostebeginiz mi var?"
yani, "emniyetten baska biri var mi o donem bizimle o cezaevinde yatan?"
dizideki su anda en karisik olay gurur. ilerleyen birkac bolumde bu insan evladinin olayi da cozulur bence. ama gurur kesinlikle gecmisten biliyor bu dortluyu.(artik 3 mu dersin, zek'i yarimdan sayip 3.5 mu dersin..)
birsen yenge, ahu yengemizin mekanina destursuz ve de baskin yaparcasina bir sekilde daldi, yakismadi. bunun intikami, kuyudibili kizlar tarafindan alinacaktir elbet. -senden eotru mu benden eotru mu.-
irfan dayi elemanlari alip tirim tiris gitti, sait kacti. bunlar olurken sari cufcufculuk oynar gibi gidip de raylara yatti. aklim almiyor. var bir sey bence..
sari demisken. o silahlarin patladigi sahnede elleri kaldirip orkestra yonetir gibi davranan bir sarp akkaya gercegi var abicim. o hareketler var ya... oy anam oy. "bu mahalle benim, ol desem olacak arkadasim!" edalari.. helal olsun.
dance again
belalı naimle ilgili yapılan ters köşe kuvvetle muhtemel ters köşe değildir. daha da doğrusu bu konuyla ilgili bir ters köşe daha yapacaklardır. belalı naim, ecevit'in hikayesini öğrenebilmek için bilal'e yalan söylemiş olabilir. tabi bu noktada zeki hikayesini bilal'in uydurması bu teoriyi biraz geçersiz kılabilir. fakat böyle bir diziden bu tarz bir ters köşe daha görebiliriz. ya da ben belalı naim'in iyi birisi olduğuna inanmak istediğim için işkembeden sallıyorum.
gurur da herkesin söylediği gibi ya gazanfer çıkacak ya da intikam hikayesini öğrenip yardımcı olacak.
edit: bir de hakan bilgin ismini jenerikte görünce acaba cebrail veya gazanfer kendisi mi diye düşündüm, tek bölümde harcadılar. jenerikte olduğu için sürekli karakter olur diye düşünmüştüm.ezel'den dogan acigi kapatacak dizidir. son gelismeler dogrultusunda belali naim'in dayi kontenjanini dolduracagi anlasilabilir. bilal'e ise kerpeten ali yakistirmasi yapilabilir.
edit: ali ile dayi basta siki dusman olmalarina ragmen sonralari can ciger kuzu sarmasi oldular. hatta dayi ali'ye kizini verdi. insan killaniyor, acaba belali naim ahu'nun gercek babasi mi? bombaya bak.aranızdan bir sözlük yazarı olarak onca zamandır içimde kalan bir ukteyi doldurmuş dizi.
millet leyla ile mecnun gibi, behzat ç. gibi dizileri izliyor, ertesi gün buraya damlayarak yok şuna selam çaktı, yok bunun halini hatrını sordu gibi kredisi yüksek yorumlar yapıyordu. ben ise evde akasya durağı ve yer gök aşk gibi dizileri izlediğimden bir türlü kimseye selam gönderemiyordum. söylemesi ayıp kendimi sığır gibi hissediyordum.
evet efendim, sonunda muradıma erdim. bu dizi, dün akşamki bölümüyle resmen ve alenen mirkelam'a selam çakmıştır. sarı bilal dizi boyunca sanırım bi yarım maraton koştu. tahminim o ki, bölümün başında yönetmen 'motor' dedikten sonra sarı bilal'e döndü ve şöyle dedi:
- run bilan run!
Takoz İrfan
-bir kere "ben bu işi çözeceğim" diye kendini paralayan gurur komserin, ulaştığı biri ölü dört adamın geçmişte aynı mahallede büyüdüklerini, beraber hapishanede kaldıklarını, aynı hapishanede özcan ve irfan'la birlikte yattıklarına ulaşamaması gibi bir ihtimal söz konusu değil. olay müge anlı'ya intikal etse, müge abla iki dakikada çözmüştü meseleyi ama gurur komiser bu adamlar arasındaki bağlantıyı kuramadı, burası yanlış. hoş son bölümde adli sicil kayıtlarının silinmesi gibi bir muhabbet geçti ama bu iş o kadar kolay değil, devlet hiçbir şeyi unutmaz, malum. ya da biz behzat ç'den filan çok alışkınız hayalet'in iz sürme kabiliyetine filan, hani gurur komser bir tahta koysa cevdet'i çağırıp çizdirse meseleyi çözmesi işten bile değil.
-gurur komiser hadi diyelim hayatın olağan akışına uygun olarak, orta zekalı makul bir insan gibi davranıp bu bağlantıyı kuramadı, şahsi hırsı yüzünden kafası bulandı, bu bağlantıyı çözemedi, attığı her adımı önceden kırk defa düşünmek zorunda olan mafyatik tiplerin, şak diye bir avukata güvenebilmeleri de baştan aşağı mantıksız. bir kere irfan gibi 6 yaşından beri alemin içinde olan bir adam önüne gelen herkese güvenmemesi gerektiğini bilir, sokakta karşılaşacağı her adama şüpheyle bakar. senin karşından baba oğul var, biri avukat, diğeri eski kulağı kesiklerden, sen bunların baba oğul olduğunu çözemiyorsan ergenekon'dan paketlenmen yakın kardeşim. dolayısıyla biraz incelese belki ecevit'i ve diğer çocuklarla kendisinin ortak noktasına bile ulaşabilir. hatta derin bağlantıları sayesinde bu konuda gurur'dan daha yetkin bile sayılabilir.
-kırk yıllık gardiyan, ıslahevi müdürü ile istanbul'un orta boy mafyalarından biri kol kola girmiş ama ıslahevini ziyaret eden şüpheli kızla nerden çıktığı belli olmayan avukatın bağlantısını çözemiyorlar. ölün o zaman.
-ecevit dizinin başından beri her yere gemi gibi mercedes'le gidiyor, kuyudibi'nin ara sokaklarına kadar bu arabayla giriyor, her pis işinde bu arabayı kullanıyor, bir kere bu da yanlış. o araba bizim sokaktan bir kere geçse ben unutmam, hiçbir esnaf, hiçbir çocuk unutmaz. bu kadar gel gitin, cinayetin içinde adam gibi olay mahalindeki kişiler sorgulansa, sorulsa ecevit'in arabasını gören duyan illaki biri olur. ecevit gibi acar bir ağır ceza avukatı'nın bu detayı atlamış olmasını da kabul edemiyorum. adam "şu arabayı kullanmayalım, millet kıllanmasın" demiyor. üstüne üstlük her işi de şakır şakır telefonda konuşuyor. telefon dinlemenin bu kadar vakay-i adiyeden sayıldığı bir vaziyette bir avukatın bu kadar rahat telefon kullanması da mantıklı değil. o konuda olmasa bile mutlaka başka konuda dinlemeye takılırsın, kaçışın yok... gurur komiser açsa ibneniliğine mobeseden baksa bu avukat nerelere takılıyor diye, asıl oradan kırk bölüm dizi çıkar, haberi yok.
-istanbul'un civar mahalinde bile olsa o kadar yoğunluktaki bir silahlı çatışmaya polisin müdahale etmemesi mümkün değil: bu açıdan karbonat erol'e selam çakmışlar herhalde. o çatışma gölbaşı'nda bile olsa helikopterle polis gelir, yine de gelirdi. hiç mi duyan yok kardeşim bin el ateş edildi, bu nasıl bir mantık hatasıdır anlamak mümkün değil. o kadar mermi yakıldı, ellerini kollarını sallaya sallaya gelip eve oturdular, böyle bir şey olabilir mi? hadi polis yetişemedi, sizi yakalayamadı, o kadar mermi kovanını görünce istanbul emniyeti ne düşünecek, hiç mi aklınıza gelmedi, çocuklar oyun oynamışlar la deyip bırakırlar mı?
-bilgi alma konusundaki eksiklikler ecevit'in patronuna kadar gidiyor maalesef. paran var, pulun var her şeyin var, zibilyon dolarlık ofisin var, belli ki istanbul'un en taşaklı hukuk bürolarından birinin patronusun ama yanında çalıştırdığın adamın geçmişini bilmiyorsun. adli sicil kaydının silinmesi bahane olamaz, avukat dediğin adamın her yerde eli kolu olur. hadi ilk başta şüphelenmedin, ecevit o kadar tribine girince de mi şüphelenmiyorsun. bu nasıl bir gaflet uykusudur mübarek, ara emniyetten bir arkadaşını, birader bizim şöyle böyle bir eleman var, nedir ne değildir bir soruştur, de. bu nasıl rahatlık anlamak mümkün değil.
biz oturduğumuz yerden uyap'tan her siki öğreniyoruz, koskoca avukat bir adamın geçmişini öğrenemiyor.
19 Nisan 2012 Perşembe
Kuşadası Demirdöküm Servisi
"ben ölürsem sakın arkamdan ağlama ayşegül" demeyi o kadar çok istiyorum ki şu anda. ama biliyorum ki ben bunu söylediğim anda sen ağlamaya başlayacaksın sabahın zor olacak.
"ben ölünce sakın ağlama ayşegül, her zaman olmanı istediğim gibi güçlü ol ve hiç kirlenme hayatında. en yakınım, arkadaşım, desteğim. ben ölünce beni affet"neden üç çocuk yapın dendiğini şimdi anladım. biri açlıktan ölsün, diğeri eylemde zayi olsun, öteki de yaşarsa, gelecek üç çocuk için yatırım olsun.
Kuşadası Demirdöküm Servisi
ismimin baş harfini yazıp üzerini allah ne verdiyse karalayarak oluşturduğum fantastik imzayla bu yaşıma kadar idare ettim ama artık yoklama defterinde, sınav kağıtlarında böyle saçma bir imza bırakarak öğrencilerim karşısında taşak oğlanı olmak istemiyorum. imza atamayan öğretmen mi olur lan? sözlük bana imza atmayı öğret allahsız!
esenler'in kapalı yol diye tabir edilen bir caddesi var ve bu caddenin her on metresinde bir haşlanmış mısır satılıyor. evet, ben en çok mısırı ve ketçapı koyanın hangisi olduğunu biliyorum.
Kuşadası Vestel Servisi
interneti ilk kullanmaya başladığımız zamanlar arkadaşla internet cafeye gidilmiştir, bağlandığımız sitede siz 10.000inci kişisiniz tıklayın partnerinizle mükemmel bir tatil kazanın tarzı bişey çıkar heyecanla cafe sahibine gidilir, durum anlatılır, cafede sessizlik sağlandıktan sonra yazan numaraya telefon edilir, telefondaki ingilizce konuşmaktadır herkesin içinde ingilizce konuşulmaya çalışılır. gerçekten tam bir rezillikti. hadi biz tecrübesizdik bilmiyoduk cafe sahibi neden bu duruma ortak oldu hiç anlamadım.sevdiğim birini ya da her hangi bişeyi sözlükten aratmaya tırsıyorum.
Kuşadası Vestel Servisi
zaten 3 kuruşluk zevkim var ondan da soğutursunuz amını sikim. garip bi yer arkadaş burası, zıt iki fikirin ikisine birden ikna olabiliyosunuz burda. ikna olmaya da müsait bi yapım var zaten. yakın örnek, meth nickli yazar arkadaşımız hakkında peder zickler'in yazdığı yazıya aldanıp "hımm sözlüğün olaya genel bakışı bu herhalde" derken bi hafta sonra aethewulf karşıt bi görüşle zirveden giriyo istatistiklere. hani ben bahsi geçen arkadaşı tanısam "yürü git len senle işim olmaz benim" derken bi hafta sonra "kardeş sana da ayıp ettik bi ihtiyacın eksiğin var mı" diye sorardım kesin. ekşi sözlük bir siki de beğenmeme tayfasına değinmiyorum bile. onlara kalsam ömrüm doğru notebookla doğru cep telefonunu aramakla geçer. onu da bulamazsın.
Kuşadası Siemens Servisi
düşünmek ve karar vermek için yolculuk yapıyorum. evet, bildiğin yolculuk. misal alıyorum bi' otobüs bileti, ankara'ya kadar düşüne düşüne gidiyorum. ankara bi' örnek tabii, bursa da oluyor bazen. önemli olan nokta, mesafenin uzun olmaması. zira yolculuğun yarısında karar vermiş oluyorum bazen ve mesafe uzun olunca, yolun geri kalanı tam bi' işkence oluyor. bi' de geceleri yolculuk yapmamaya çalışıyorum. uykunun köpeği olduğum için düşünmeye çalışırken bi' anda uyumuş oluyorum geceleri ve herhangi bi' karar veremiyorum o zaman. gündüz daha iyi oluyor. evet.
Kuşadası Siemens Servisi
ilkokuldan lise sona kadar yıllarca lanet ederek, bir gün kurtulacağım diyerek okumuştum. beni irrite etme, nefret ettirme yöntemi ile yetiştirdiler sağolsunlar. mal öğretmenlerim oldu. öğretmenlere saygı duymuyorum bu yüzden. zaten sistem de pek iyi sayılmazdı.
bir suredir yurtdisinda ikamet ediyorum, millet benden birsey olmami filan bekliyor burda ama benden bir cacik olmaz yahu. tek yaptigim evde ps3 oynayip sozluk okumak. bir de deliler gibi istanbulu ozluyorum, donsem de bitse bu iskence diye ic geciriyorum ama biliyorum ki gerizekali oldugum icin dondugum anda ilk is burayi ozleyecegim. cok yalniz hissediyorum be sozluk. gotunu yikamayan beyaz adamin kulturune alismaya calisiyorum 1 senedir ama olmuyor kendimi kesicem artik.
18 Nisan 2012 Çarşamba
Kuşadası Beko Servisi
arkadasin kosarak nejat isler i 50 kilo esrarla yakalamislar diye bana geldigi bir haberle baglanti kurulmaya calisilan basbakan. yani bir an baktim da, o degilmis galiba. nejat isler deyince kötü, rte deyince iyi oluyor galiba pek anlamadim. yani benim amca oglu, dayim bilmemnem uyusturucu taciri olsa, yatacak yerim olmayacak türkiye de, yazilardan onu anliyorum hakkinda. kendisi iyi, kötü, begenilen, begenilmeyen bir politikaci olabilir, ama ne olursa olsun bu ülkenin baskbakanidir ve böyle haberlerle yipratilmasi abestir. buradan tabi kendisini destekledigim sonucu cikmasin. sadece yaklasim yanlis. olmamis olm. ne peskes cekmis, ne bisi. geregi yapilsin napim demis. gec. arkadas da malmis, nejat isler falan demis. komedi gibi.
Kuşadası Beko Servisi
sanırım yeğenine sahip çıkmamış zamanında ki şimdi esrar ile yakalanmış .herhalde o da işsizlikten dolayı esrar falan satıyor olmalı. bu demek oluyor ki öğretmen adayları, tekel işçileri merhamet beklemeyin valla bittiniz.
Kuşadası Arçelik Servisi
şimdi bu başbakanımız bir hafta önce ' kurusu da yaşı da' diyor sırıtarak... nasıl diyor ne anlatmak istiyor daha anlayamıyoruz üstüne bu hafta bu olay yaşanıyor. yani heralde 'ulan bu millet kerizin önde gideni, artık biraz eğleneyim yaaavv' diyerek böyle bir olayı yaşatıyor bizlere. yeğen yani bu ya yeğen...
(bkz: yeğen)
sonra da gereği yapılsın diyor. nası ya?! öyle garip bir başbakan ki bu yaşattığı travmaları atlatmak çok zor çok...
Kuşadası Arçelik Servisi
bu başbakan, bu harika başbakanımız yeğeninin esrarla oynadığını bilmiyor mu ya? hayır bilmiyorsan da garipsin sayın başbakan... yeğeninden haberin yoksa milletin halinden nasıl haberin olacak ki? bir de mesela darfur'da soykırım olmadığını tespit etmiştin... sonra misal topbaş helikopterle köprü güzergahını tespit ediyor. yani nasıl yeğeninden haberin yok?
gereği yapılsın... haberin bomba gibi düştüğü anda güzel canavar bir ifade... yeğenine acımadı yav?! hissiyatı... sonra bir kaç ay içinde uyuyan millet susan medya... sonra bağımsız yargı veeee yeğen serbest...
Çeşme Bosch Servisi
çeşitli magazin programlarına göre nejat işler'in de kendisinin yeğeni olduğu başbakan. nejat işler ile tayyip erdoğan arasında, hayat tarzı, dünya görüşü ve ideoloji açısından bir bağ var mıdır? yoktur. mantıklı olan kimse nejat işler'i sarhoş gördüğünde tayyip erdoğan'la bir ilintilendirme yapmıyorsa bu olayda da öyle bir ilintilendirme yapamaz.
efendim? ekşi sözlük kemalistleri tersini mi yapıyor? yahu, mantıklı dedik az önce...
yeğeninin akibetine şu anda değil, yakın gelecekte bakılmalıdır. kendisi bundan 1 yıl sonra 12 şubat 2011'de halen cezaevinde olacak mıdır, cezaevindeyse ne tür şartlar içinde olacaktır bilinmez.
Çeşme Bosch Servisi
yeğeninin uyuşturucuyla yakalanması karşısında "gereği yapılsın" diyerek yargı bağımsızlığını çiğneyen başbakan. bunun yerine "yargıya bırakıyorum" dese daha doğru olurdu. "gereği yapılmasın" deseydi yargı gereğini yapmayacaktı gibi bir durum çıkıyor ortaya zira.
noel baba kıyafetiyle görmek istediğim başbakan. bunu da hakaret olarak almaz umarım. işçi çocuklarına önümüzdeki yıl oyuncaklar, şekerler verip gönüllerini alsın diye; hep erzak yardımı yapmak iyi bir fikir değil; bugünün çocukları yarının oyları demek. kıyafetin de görünüşün de önemi yok. mevlana ne demiş; ne olursan ol yine de gel!
17 Nisan 2012 Salı
Çeşme Profilo Servisi
zipirinsan ile konusurken farkettim ki, bu topragin sesi, anadolu'dan gorunum, seynan levent ile aksama dogru izleyerek belli bir durusa sahip bir cocukluk gecirmisiz...hangi arada facebook bagimlisi oldum bilemiyorum.
matrix uclemesini hala izlemedim. ben ortaokul veya lisedeydim sanirim ilk film ciktiginda, oyle toplanip gidecek bir arkadas grubum da yoktu, annemler de ilgilenmedigi icin gidemedim. sonra da araya hep biseyler biseyler girdi, kaldi oyle.
Çeşme Profilo Servisi
gunde sadece 15 ila 30 dakika boyunca cidden odaklanip dusunuyorum. bu performansla doktora yapmaya calisiyorum. soyle bir 2-3 saat dusunsem mit'ye gidebilir miydim acaba diye dusunmuyor degilim.
gec yatmak bir nevi ozgurluk hissi veriyor. calinmis zaman gibi.
yok arkadaş. eski arkadaşlar olsun, yenileri olsun, buluşmalarda öyle samimiyetle "ee naber abi? nasıl gidiyor ya anlatsana" diyemiyorum. bence bir insanın gerçekten içtenlikle selamlayıp, halini hatırını sorabileceği 3-5 arkadaşı vardır. bak onları harbiden özlersin, anıların filan gelir aklına çünkü. ya da bir şekilde çok iyi anlaşıyorsundur, acayip hoşuna giden bir karakteri vardır, özlersin. kalbim mi kararmış yoksa sahtekarlık kanımda mı yok bilemiyorum. bildiğim şey ise, çevren olsun istiyorsan sahtekarlığı öğrenmek zorundasın.
Çeşme Klima Servisi
anadolu lisesi hazırlık sınıfına giderken sergen yalçının beşiktaşta oynadığı zamanlardı ve ben o zamanlar aşıktım adama resmen. tabii o zaman hiç konuşmasını duymamış olabilirim, "şimdi,..., aslında" tadında çümleleri duysam sanırım ondan, ondan hızlı koşarak kaçar, bu performansımla da brezilya bayanlar milli futbol takımına çağrılırdım.
nedensiz mod değiştirişlerimi hiç sevmiyorum sözlük. hele ki şen şakrak modumdan mahkeme duvarına dönen ifademi hiç ama hiç sevmiyorum. insanlarda sinir oluyomudur acaba, yoksa alışmışlarmıdır diye de bazen düşünüyorum hatta.
harcayabileceğim biraz param olsaydı hemen yarın evlenirdim.
hayatımı düzene sokmak istiyorum artık. ev-iş arası gidip gelen insanlara o kadar özeniyorum ki anlatamam.
Çeşme Klima Servisi
mezun olmayı çok istiyordum, oldum, şimdi işim olsun istiyorum oda olacak gibi, ama hep bir sevdiğim olsun diye dua eder dururum bir şey değişmiyor. sonunda carleone gibi sevgili çalacağım sonrada affımı dileyeceğim.
bende denge menge zaten yoktu hiçbir zaman ama son zamanlarda mütemadiyen salaklık ediyorum.. düzeltmeye çalıştıkça da boka sardırıyorum.. herkeş mutlu yani.. negzel..
sevişmeden önce ''sana makyaj yapmak istiyorum. garip bi fantezi ama denesek nolur?'' diyen bir sevgilim vardı. erkeğine makyaj yaparak sevişmek isteyen bir kadın. vay babam vay. ne mi oldu? anında siktiri çektim. fanteziye bak mnakoyim. az bile yapmışım.
öyle deme lan, neleri var. hasta ruhlu.
biri söylese ya ne olduğunu, neyin olmakta olduğunu ve ne olacağını, bitebileceğini, noktayı koyabileceğini. kolaya kaçmak değil aslında bu istediğim, azıcık ipucu ihtiyacı. gözlerin kör olunca istediğin şey...
bu kocaman boşluktan çıkmak ya da boşluk sandığım şeyi tanımlayabilmek için. kendi kendine yetemediğin noktada birine ihtiyaç duyuyorsun işte sana olup biteni tanımlayacak. hiç bu kadar anlamsızlaşmamıştı her şey, hiç bu kadar ruhsuz olmamıştı, hiç bu kadar ifadesizleşmemişti.
dönüm noktaları çok zor. dönebilmek, döndüğün noktanın iyi bir şeyler getirip getirmeyeceğini bilememek.
ruhunu tanıyamamak, kendine söz geçirememek, bütün iradeni yitirmek, doğruyu ya da yanlışı gösterecek birine ihtiyaç duymak, kısacası bu kadar zayıf olmak...
mutsuzluğu hayatının bütün duvarlarına alabildiğine sıvamak, hiç bir yerinden ışık almayacak şekilde hem de. mutluluğun nasıl olduğunu unutturuyor sana. sonra gülmemek alışkanlık haline geliyor daha da kötüsü sahteliklerle dolu gülücükler sarıyor simanı...
yollar var sonra, karşına çıkmış duruyor bir dolu. önemli olan doğru olanı seçmek filan değil. hepsi boka çıkıyor çünkü.
Çeşme Demirdöküm Servisi
arkadaşlarla arabayla ilerlerken sanırım refika ya doğru giden elemana takılmak istedik, olay basit, kkm nerde diye sorucaz. ve ben sorucam şoförün yanında ben varım. tam yanaştık elemana, kulaklıklarını çıkardı, beni bi gülme tuttu, kkm falan yalan oldu abi ilerleyelim dedim, giderken de tipe bak yaa diye höykürdüm elemanın duyacağı şekilde. neden böyle birşey deme ihtiyacı duydum? ben de tam bilmiyorum ama gecenin bi yarısı dalga geçecekleri her halinden belli beş elemana onun da söyleyeceği iki çift lafı vardı. veya ben öyle düşündüm, ona bu fırsatı vermeden gerizekalı biçimde dalga geçtim. böyle biri eğilimdir aslında hani dalga geçilecekse de en azından zeka kırıntısı bulunur laflarımda. ama bu sefer mallığın doruklarına ulaştım. tabii ben bu lafı diyince diğer tüm arkadaşlar abi neden böyle dedin?çok ayıp oldu,tanımıyoruz da diye bana bi veryansında bulundular. yani ayaküstü rezil oldum. ama yol bitip yurda geldiğimde pişman olmadığımı da farkettim.gerzekçe de olsa sözümün arkasındayım, o lafı benim demiş olmam zaten arkasında durmamın bu durum için tek, genel için ilk sebebi.
Çeşme Demirdöküm Servisi
talihsizlik diyelim ve unutmaya çalışalım.
biraz saplantılı ve birazdan fazla biraz da kötümserim sanırım. bunlarla birleşince yoğun düşünce günleri; iyice idiota evrilmeye başlıyorum. ha aslını istersen evrim sürecimden de bihaber yaşayıp gideceğim de; ah bir de şu çorapların rengini tutturabilsem böyle günlerde.
evet, bir pembe-mor çizgili, bir mor kelebekli, niye ayırıp da ikisinden tek tek giymişim onu bilmiyorum, şimdi farkettim negzel. hayatıma renk kattılar olsun.
16 Nisan 2012 Pazartesi
Çeşme Vestel Servisi
öyle ilgi budalası da değilim, herkes benimle ilgilensin takıntım da yok. sigaram da yok gidip efkâr dağıtayım desem, içki ise güldürmüyor sadece unutturuyor.
param desen şükür eksik olmuyor ama onunla yapacak bir şey bulamıyorum. dandik bir iş buluyorum, ulan para kazanıyorum boşver iş dandik olsun diyorum ama parayla yapacak bir şey bulamıyorum. hiç bir ihtiyacım yok. her şeye sahip değilim ama beklentilerim küçük olduğundan sanırım.
en önemlisi ailem yok. boşanmış bir ailenin çocuğuyum, hiç bir yerde söyleyemiyorum duygu sömürüsü gibi oluyor. annemle takılıyoruz her gün.
Çeşme Vestel Servisi
çok kötüyüm lan sözlük. bir sebep bulmam lazım bu hayat böyle gitmez...
içimi döktüm rahatladım ama formatın da amına koydum sanırım*yaklaşık on yaşlarında iken bakkala her girdiğimde delicesine sevdiğim uzun gofretlerden aşırır kemerimin arasına sıkıştırırdım. yıllar geçti eşek kadar adam oldum bakkala her girişimde hala uzun gofretleri görünce içimden aşırmak geliyor fakat eski tadı vermediği için vazgeçiyorum. bu arada bakkalcı amcayı bir türlü görüp helallik isteyemedim vicdan azabı çekiyorum. biliyorum yaptığım çok ayıp.
Çeşme Siemens Servisi
başvurularda kullanıdığım cv'de 'takım çalışmasına uygun ve insan ilişkilerinde başarılı' yazıyor, fakat son girdiğim işyerinde 3 ay'da sadece 1 kişiyle tanıştım ve bir arkadaşıma bunun ne kadar da başarılı bir eylem olduğunu söyleyerek övündüm.
12 yaşında okuldan eve gelirken kakamı tutamamış ve sitenin demir parmaklıklarının üzerinden atlarken altıma doldurmuştum. o günden beri ne zaman demir parmaklık görsem bağırsaklarım hareketlenir.
Çeşme Siemens Servisi
gün içerisindeki davranışlarımı gözden geçirince "manik depresif miyim acaba" diye düşünüyorum. sonra sağ omzuma hafifçe dokunarak; "saçmalama, sen gayet normal bir insansın" diyor ve sol omzuma minik bir buse konduruyorum.
bugün mutfaktayım. yola bakıyorum pervasızca. yoldan bir figür geçti. telepatik partikülleri döküldü yere. sonra mutfak penceresinin en zayıf yerinden içeri daldı. sonra bana girdi. hala onunlayım. nesin lan sen?
home credit ve mortgage arasındaki farkı bulamıyorum, ama delircem artık.ebesini s.ktiğim, yarın sınav var lan delirdim.
Çeşme Beko Servisi
tam şu anda bu karelerin her birinin yaşandığına inanıyorum ben. ben sadece şu an yazı yazıyorum ama o kadar eminim ki aynı anda bunların da yaşanıyor olduğuna. sanki bu bir hikaye ve ben sonsuza kadar belli karelerde sürekli aynı şeyleri yapıyorum. bir boyutta ben sürekli ilkokula başlıyorum mesela. sürekli o kare dönüyor o boyutta. başkasındaysa sürekli son nefesimi veriyorum gibi. sonsuza kadar değil elbet, o lafın gelişi. uyanana kadar aslı. kim uyandırdı beni diye sorana kadar. ne der nemo ''hayat bir oyun alanıdır. biz hiçiz.''
Çeşme Beko Servisi
''burdaki hayatta sen yoksun. nedenini bilmiyorum. çocuk... trenin arkasından koşan çocuk. belki de annenle baban hiç tanışmamıştır. belki de baban kızaktayken kaza geçirip ölmüştür. belki de sen de genetik kodu son varış yerine ulaşamayan büyük çoğunluktan birisindir. belki de o kadın öldüğünde, ait olduğun soy ağacının çizgisini değiştirmiştir. ve bu dünyada sen yoksun.''
-ama anlattığınız her şey çelişkili. insan aynı anda iki yerde birden olamaz. değil mi?
-seçim yapmamız mı gerekiyor diyorsun yani ha?
-bütün o hayatlardan hangisi, hangisi gerçek olan?
-anlattığım hayatların hepsi gerçek. seçilen her yol doğru yoldur. yaşanılanlar bambaşka şekillerde olsaydı bile, yine de aynı anlam değeri taşırdı.
-hem ölü hem burda olamazsınız. var olmamanız imkansız.
-sen kendinin var olduğundan nasıl bu kadar emin oluyorsun? sen de yoksun, ben de öyle.
Çeşme Arçelik Servisi
sunuculuk yaptığım bir korolar konserinde, sıradaki koroyu sunduktan sonra kürsüdeki mikrofonu açık unuttum. mikrofon da baslara yakındı. tüm akustik, tüm tını, her şey berbat oldu. dinleyicileri koroyu beğenmedi. insanlar suratlarını buruşturdu. hepsi benim yüzümdendi, benim.
en kötüsü ise, orada her nasılsa bulunan bir ses mühendisinin konser esnasında beni çevirip "mikrofonu açık unuttuğun için her şey berbat oldu, hoparlörden ses geç geliyor çünkü neden mikrofon açık" demesiydi. tabii ki konser ortasında kürsüye çıkıp kapatamadım mikrofonu. o koro öyle söyledi. tüm konser boyunca.
hala hatırlar hatırlar utanırım.
Çeşme Arçelik Servisi
4. sınıfta yanımda oturan tuğçe isimli kızı hor görüyordum bazen, yeni aldığım pastel boyaya bakmak istemişti ve elinden çekmiştim.şimdi ne zaman onu facebook' ta görsem aklıma geliyor, ve kendimden utanıyorum.
bi kaç bira içtim. yine derin ve yavaş nefesler almaya başladım. yine youtube' u açtım. "ara" kısmına yazacak bişey yine kalmadı. yine moralim bozuk. napiim.
2002'den beri sözlükte yazıyorum. nick altımda sadece 3 entry var. ikisi benim, diğer hayatta tanıdığım birinin. nasıl bir homo disconnectus'um ben? benden başka yazan herkesi sanal olarak mı görüyorum? allahım, sen bana yardım et.
Can bonomo love me back
20. bölüm çarptı, vurdu, yıktı. bir şey yazmayacağım da dayanamadım kimse değinmemiş, söyleyip kaçıyorum. leyla'nın kuğulu göle attığı gül yaprağı bilmemkaçıncı bölümde mecnun şarkı söylerken leyla hayal kurdu, hayalde garson tepesinden gül döktü, hayal bitince masada gül yaprağı vardı, leyla o yaprağı almştı. şimdi de attı. bölüm ağzımıza sıçtı canım, orası net.
ekleme: daha önce değinen olmuş, helal olsun en az benim kadar fanatikmiş :
hayal ürünü kişiler için bir şeyin gerçekleşmesini en son ne zaman istedim hatırlamıyorum, ilkokulda belki. ilk dualarım hep haybeyeydi o yüzden, sonra da arkası gelmedi. bu dizi hayal ürünü kişiler için birşey istememi sağladı yeniden. geçmişteki versiyonuna pişmaniye gönderen. iğneden korkan ama kan veren, kan alınırken tekerleme söyleyen, kötü insanlara karşı en büyük tehditi beddua olan, hata yapmayı, tembelliği, bilmemeyi, safdil olmayı hor görmeyen ve katta aşşağılamayan hayal ürünü bünyelerin olduğu bir dizi bunu sağlayan. gerçek hayatta nasıl insanlardır, kimlerdir bilmiyorum, bilmek de istemiyorum. içimde bu isteği uyandırdılar ya bana yetti. teşşekkür ediyorum her birinize...
4 temmuz kirecburnu sahilinde gemilere el sallama gunu olsun lutfen, yapalim bunu. ya da hadi her sene kasar dediniz, bari bir kere olsun toplanip el sallayalim orda gemilere, hatta hemen yeni sezon baslamadan yapalim. hadi be sozluk...
bombastik very fantastik dizi olarak son bölümde arda denen über şahıs ağzımda ne varsa yoksa püskütmeme sebep oldu. hem spastik hem sevimli, nasıl oynuyosun ushan çakır dostum.
edübüdü: shaggy şarkısıymış. sevenlere gelsin.
izlediğim üç dizi var(dı biri bitti). üçü de birer hafta arayla final yaptı. üçü de birer hafta arayla canıma okudu. hadi diğerleri tamam, biri ezel biri behzat ç., onlar ağlatsın onların dramı bol da sen de mi leyla ile mecnun? e gülüyoduk ne güzel? ismail abi gibi komik ötesi adamın içi bu kadar hüzünle doldurulur mu ya? bir de ali atay'a şarkı söyletmişler. niye kıydınız bize giderayak? dağıldık toptan.. helal olsun.
cana gitti, ersan sakatlandı, en çok güldüren dizim ağlatarak sezonu kapattı.. yok arkadaş 4 temmuzda bi iş var. bi uğursuzluk, bi cenabetlik, bi bi şey.. of!
İzmir Profilo Servisleri
acayip şekilde sağlık sektöründen bir kız arkadaşımın olmasını istiyorum. hemde öyle böyle bir istek değil. özellikle hemşire, att, paramedik farketmez hemde ciddi anlamda istiyorum hatta şimdi çıksa onun göynünü kazanabilmek için herşeyi yapabilirim. böyle bişi yani...
özlemek... bende biraz daha farklı sanırım diğerlerinden. insanlarla konuşmalarımdan bu sonuca vardım. insanlar eski ilişkilerini özlüyor, eski sevgililerini, eski dostlarını... bende yok işte bu, ama bu kimseyi özlemiyorum anlamına gelmiyor elbet. ben sadece elde edemediklerimi özlüyorum. elde etmiş olduğum adamı niye özleyeyim ki? onu yaşadım zaten. ben varolmayanı özlerim, hayallerimdekini.
İzmir Profilo Servisleri
elde etmeye çok da yaklaşmışken kaybettiklerim, işte onlar beni deli ediyor. bazen benim hatalarım, bazen onların, sonuç olarak iki adam var ki aylardır aklımdan çıkmıyor... muhtemelen ikisi de burayı okumayacak elbette; biri çoktan beni hayatından tam çıkartmadan, başka bir kadını sokmuştu; diğeri ise varlığımı yok sayıyor sebepsiz yere. ikisinin de yaptığını hak ettiğime inanmıyorum. gerçi başka bir kadınla olan kısmen haklıydı, ama başkasıyla beraber olduğunu sözlükten öğrenmiş olmak, ve de ben onu kafamdan çıkartmadan onun beni çıkartmış olması beni çok sinirlendirmişti. ama yanlış zamanda denk gelmiştik işte, hayatımın en boktan olduğu dönemde, en kendimi kaybettiğim anda neden tanışmıştık ki?
neyse sinirleniyorum yine.
her şey çok değişti.
düşündükçe canım acıyor.
Mitsubishi Klima Servis İzmir
*fal düşkünü biriyim. her türlüsüne hem de. öyle cafelerde filan bakılanlara inanmıyorum ama yine de baktırmak istiyorum. fal baktırmak için başka şehirlere gitmişliğim bile var. hayatımı bunlara göre şekillendirmiyorum elbette ama bir süre aklıma takılmıyor da değil. mantıksız ama yapacak bir şey yok. bazısı kumara düşkündür, bazısı içkiye, ben de fala düşkünüm işte.
*bazen bir olaydan ya da konuşmadan sonra, o anı gözümde tekrar canlandırıp keşke öyle demeseydim, keşke böyle deseydim filan diye düşünüyorum.
Mitsubishi Klima Servis İzmir
*hayatımda bir kere aşık oldum, onda da yamuldum. ama kötü anılarıma rağmen tekrar aşık olmak istiyorum. birini görünce kalbim deli gibi atsın, avuçlarım terlesin istiyorum ama öyle birini hala bulamadım.
*herifin birinden hoşlanıyorum ama neden hoşlandığımı bilmiyorum. öyle kalbim küt küt atmıyor. hali, tavrı çok hoşuma gidiyor, o kadar. nasıl bir sevgili olabileceğini hayal ederken hep farklı bir karaktere bürünüyor gözümde. gerçekte nasıl bir sevgilidir bilmiyorum. o'nu daha iyi tanımaya başlarsam, belki bağlanırım ve sonunda da çok acı çekerim diye düşünüp, her şeyini bilmeme, anlamama gerek yok diyorum. sadece, eğer birlikte olursak sanki her şey çok güzel olacakmış gibi hissediyorum ama her zamanki gibi imkansız birine takıldığım için, çok da fazla takmıyorum aklıma.
Arçelik Servisleri İzmir
sonuçta yalnızlığımız bitmiyor ama varsın bitmesin, biz insan olmanın bize verdiği yetkiye dayandık ya varsın taşa hak geçsin, alıyoruz onu ve koyuyoruz odamızın en güzel köşesine, yani bir köşesine.
her gün bakıyoruz o taşa, seviyoruz ya, sürekli aklımızda taş. onunla konuşuyoruz, dinleyip dinlemediğini bilmeden, dinlediğini umarak, dinlemesini isteyerek, hakkımız olmadan, haddimiz de olmadan umarak, konuşuyoruz durmadan.
hissettiğimiz bir şeyi kelimelere dökmeye kasıyoruz, şu dünya üzerinde hiç bir insanın yani tek bir insanın saçmalamadığı kadar saçmalıyoruz ve taştan bunun hakkında hiç bir yazılı izin almadan, bunu taşın hiç bir rızasına dayandırmadan saçmalıyoruz. ve saçmalamıyoruz aslında, sözlerimizin bir şeylerle çelişiyor olması doğal, çünkü o bütün bir şeyleri de biz söylemek durumundayız, sahnedeki bütün rolleri biz oynuyoruz, haliyle romeo da biziz onu sevgilisinden ayıran da, ve seven de onu. ve romeo kendisin seviyor aslında.
ve biz de taşı seviyoruz.
Arçelik Servisleri İzmir
insan neden bir taşı sever ve ayırır onu bir bahçeden, diğerlerinden, diğer taşlardan ve belki çok soruştursak, o taşlar hep bir çıkacak ve o bir büyük taş tüm dünya olacak, ta ki o tüm dünya bizden, yani insanlardan, yani tek bir insandan başka her şey olana kadar ve insan odasına taşı koymamış bile olacak belki ama soruşturmuyoruz, çünkü hiç birimiz, yani birimiz taş değiliz ve bu sadece taşın, taşla olan meselesi.
Vestel Servisi İzmir
sarhoş olduğum bir gün, nevizade'nin çiçek pazarına bakan restoranlarından birinde oturan kalabalık bi turist grubu ile, yanlarından geçerken ingiliz aksanlı bir türkçe ile "raggii jok goüzeeal, jij gıbaab şok güozeel" diye bağırmak sureti ile alay etmiştim.
tamam eşşeklik falan da, yüzlerindeki ifadeyi görmeliydiniz.rapidshare ilk öğrenildiğinde, arkadaş tavsiyesiyle, "her aradığın vardır, garanti veriyorum" gibi bir beyanatla girildiğinde, "bu ne lan sadece upload'u var search nerde ya ? amma sikko siteymiş" demek.
Vestel Servisi İzmir
en büyük itirafımdır hah, ama şöyle bir şey var, küçüktüm, küçücüktüm, ve görüldüğü üzere gerizekalıymışım. utandım tabii sonra.
kendime dahi itiraf edemediğim saçma düşüncelerimi unutmaya çalışmakla uğraşıyorum şu sıralar. kendimden çekinmem, kendime olan öfkemi tekrar canlandıracak olmam. çünkü insan başkasına olan kızgınlığıyla bir şekilde başa çıkabiliyor ama mevzubahis olan kişi kendisi ise durum çok daha vahim oluyor. bu yüzden ki düşüncelerim yanlışsa durdurmam gerek yol yakınken.
13 Nisan 2012 Cuma
İzmir Vestel Servisleri
sigara içmekten aldığım hazzı bana hiç bir şey veremiyor. şu dünyada en bağlı olduğum şey sigara. herşeyin, herkesin ertesi gün olmayabileceğini düşünüyorum ama ertesi gün için bir paketim her zaman cebimde olur.
siyasi başlıklardaki entrylerde abd ve israil isimlerini aynı cümle içerisinde gördüğüm an, kafamda belediye otobüsünde birbirlerini dinlemeden siyaset tartışan amcalar canlanıyor.
İzmir Vestel Servisleri
barış manço, cem karaca, erkin koray sevmiyorum. belki bir kaç şarkıları evet ama daha fazlası değil. hiç bir ortamda dile getiremiyorum bunu hemen dışlanıyorum ortamdan.
abartı güzelliği ve özelliği olmayan, normalde sallayamayacağım türde olan, alman yan komşum kıza, bir yerlere gitmeyi teklif ettim (yazdım kısaca).reddetti..acayip uyuz oldum...allah cezanı verecek suzanne!
gecenin bir vakti uykumum kaçmasıyla piç olan gecem vedat milor abimiz sayesinde karnımın acıkmasıyla mutfakta gördüğüm revani tatlısıyla ile büyülenmiştir.
Demirdöküm İzmir Servis
mantıklı kararlar alıyorum. kendimi en iyisinin böyle olacağına inandırmaya çalışıyorum. güçlü görünüyorum. evet,sadece görünüyorum. güçlü değilim, çok ama çok acizim aslında. bacaklarım beni taşımayacak hale gelene kadar, hışkırıktan boğuluncaya kadar ağlıyorum. zayıfım. ama iradem söz geçiriyor bana. o da olmasa şu an herşey çok farklı olabilir. kötü mü iyi mi orasını hiç bilmiyorum.
Demirdöküm İzmir Servis
facebookta dürtme diye bir özellik var hani ekşınlı falan. mobile facebook kullandığımda beni birinin dürttüğünü gördüm bi kaç gündür cevap niteliğinde dürtüyorum kendisini. fakat bugün profiline bakmak aklıma geldi. bıyıklı, yaşlı bir amcaymış.
utanıyorum daha fazla anlatamayacağım.
almanca'yı o kadar seviyorum ki dün işe gitmeme engel olacak kadar olmayan hastalığımı bahane edip işe gitmedim ve bütün gün almanca çalışıp mutlu oldum! ahah resmen ''ich bin eine streberin!''.
Demirdöküm İzmir Servisleri
sınav zamanı geldi çattı. ben soruları yaptım, bitirdim. hesaplamalara geçtim. üçüncü tercihime girmek için silmem gereken soru, boş bırakacaklarım vs derken dedim kesin itü olmaz, rahat rahat girerim.
o sene öys puanlarında ciddi bir oynama oldu, öğrenci puanları hesaplanırken herkes beklediğinin 10 puan altında falan aldı. ve ben dördüncüyü yazsaydım girecekken yazmadığım için medarı iftahar öğrenci olarak ilk senemde kazanamadım. salaklığıma doymayayım. hocalarım soğukkanlı biri olduğumu, heyecan yapıp yanlış yapmama çok şaşırdıklarını söylediler. cevab veremedim. adamlara aşk hikayesi mi anlatsaydım?
Demirdöküm İzmir Servisleri
ikinci senemde babamın başka bir arkadaşı yeni açılan bir dersane ile anlaşmıştı. beni de çağırdı, yine burslu olacaktım. ve elbette yine benden dersane birinciliğinin yanında ödtü, itü vs. bekliyorlardı. seçim zamanları geldi. bende kıvranmalar başladı. ben, oraya kaydettiren hocama mırıldamaya başladım ben aslında şu okul bık bık ne düşünüyorsunuz deyü deyü. adamcağız da büyük oğlunun girdiğini ama sekiz yıldır hala çıkamadığını söyledi. ben de içimden "onunla ben bir miyim hah hayt! ben isteyerek giriyorum, o kadar uzamaz, beş sene altı sene, bilemedin yedi..." diye geçirerek büyük lokma ye, büyük laf konuşma atasözümüze klip çektim. klibi sonraki yıllarda çektim. nasıl büyük konuştuysam, o okula girdim evet, ki ilk tercihimi o okul olarak yazmıştım, belamı da buldum. benim üçüncü senemde hocamın oğlu hala bitirmeye çalışıyordu. arkadaş olduk derken ben üzerine bir de projelerine laf sokuyordum. ne oldu? aynı onun kaderini paylaştım.
Kırmızı elbise modelleri
limon hiç alışamadığım beynimin kabul etmediği bir tat. öeeh ötesi benim için. en son limonlu çayı 1985' in kışında zorla içtim. zevkler renkler meselesi tabi ama yok yani benim bu sarı, ekşi, saldırgan şeyle hiç işim olmaz olmadı da. saldırgan diyorum çünkü can yakıcı bir şey. göze kaçsa acıtır, parmağınızda yara falan varsa değmişse acıtır...vs. her şeye her yere de bulaşır. limonlu bira ne yaa? duyu organlarımın böyle bir şeyi kabul etmesi mümkün değil. nane limon, limonlu yeşil çay, çorbaya limon, biraya limon, balığa limon, salataya limon... lezzet katliamı.
kredi çekelim
sonraki günlerde olanları anlatayım: bana kızdı. bana kızdı lan ahaha şaka gibi. "sen benı aramıyordun son zamanlarda, hep ben arıyordum falan işte ben de onunla takıldım." dedi. bravo amına koyim dedim. yine seyrek "naber?, iyi, sen?, iyi" modunda devam ettirdim haftalarca. tek sorun ise benim garip bir şekilde kıza bağlanmış olmam, deli gibi kıskanıyor olmam, ne yaptı ne etti diye merak etmem ve tabii ki onun hiç bi tarafında olmamamdı. diyeceksiniz ki; "malsın arkadaşım... görmediğin kıza ne lan bu kadar değer, nedir yani, napıyorsun ergen misin? altı üstü fotografını gördün ve sesini duydun maksimum." evet, ergenim, öyle hissediyorum. sesini duyunca rahatlıyorum, kızamıyorum mesela, bildigin pısırık bir şey oldum lan. kendimde duruma şaşırmış durumdayım.
hafta sonu kar var
bu hoş tesadüfü kendisine söyledigimde baştan inanmadı. sonra da alelade bir olaymış gibi konuyu kapattı. (sanki her gün yıllar once sana rastlamıstım ama konusmamıstım falan diyen çıkıyor) günler geçtikçe, konusmalar arttıkça sevgi/aşk muhabbetlerini inanılmaz bir ciddiyetsizliğe büründürdüğünü görüyordum ve üzülüyordum. kendim şıpsevdi olduğumdan sonumun kötü olduğunu çok net görebiliyordum. asıl mesele şu ki; tanıstıgım günden beri bu kız konusma kat sayısını inanılmaz bir hızla yükseltip sonrada aniden frene basmıştı. ama ne basmak. yükseltti dediğim ben hiçbir şeyi net olarak belli etmeden, bu kız bana bakmayabilir, temkinli olalım şeklinde hala ve hala çekinerek yaklaşıp, çok o sularda dolaşmamama rağmen bana "aşkım" demişti.* diyeceksiniz ki; "ne olmus lan yani?" önemli olan bir şey olması değil. önemli olan benim bayağı bayağı ilk görüşte aşık olmam, aşırı etkilenmem onun da benımle inanılmaz ilgilenmesi, konusması, seviyeyi coşturması, hitaplarında hosuma giden değişikliklere geçmesiydi. bunun altında bir şeyler olabileceğini düşündüm hep ama hormonlarım ağır basmıştı o zamanlarda. tabii ki sonra da dan diye durdurdu bu tavrı. burasını hiç anlamadım, çünkü herhangi bir şey bile yapmamıstım. kötü söz, kıskançlık, hakaret, kücük düşürme, ilgilenmeme gibi hiçbir olumsuz konu yoktu ama ne olduysa kızımız sevgi fişini çekti. buz gibi hissettim bunu iliklerimde.
Mirsat türkçan
küçükken futbola dair ilk anlarımda spikerin "top havalarda goool" dediğini duyardım. çünkü "ağ" ne bilmiyodum.
dışarda ilk maçlarımda topu alır almaz alabildiğine havaya dikerdim ve top havalarda goool diye bağırırdım ama kimse anlamazdı ne yaptığımı.
Lg Servis İzmir
bugün onur ünlünün bendeki yerinin çok belirgin olduğunu bana farkettiren dizi. netten izlediğim için başta görmedim onur ünlünün yönetmen olduğunu, kadraj tercihleri, kamera oyunları falan derken 20. dakikada dedim içimden "lan onur ünlü mü döndü naptı diğer adam taklide mi başladı yoksa" falan diye. bölüm sonu bi gördüm adını niyeyse bir acaip sevindim. celal tan ve ailesinin aşırı acıklı hikaseyiyle uğraşırken aksatmıştı zaten galiba ama gitmesin artık lütfen. zeynebin yavuza dediği saflıkta diyorum;
onur ünlü bizi bir daha sakın bırakma tamam mı?
Lg Servis İzmir
ardanın babasının neden olmadığını anlayamıyorum ayrıca, seslendirmeyi yapan adam mı ayrıldı diziden nedir. takıcan birine fotörü çekicen arkadan. sebebi vardır elbet ama nedir acaba.
annesiz olmaz bir de pakize dönmeli. asuman dabak ayrıldıysa yapacak bir şey yok o olayı hiç sevmesem de yeni bir oyuncu gelmeli bence onun yerine.
yavuzla mecnunun karşılaştığı sahne gördüğüm en doğal sahnelerden biriydi. sanırsın ali atay, osnam sonantı hakkaten aylar sonra o sahnenin çekiminde gördü de iki arkadaş olarak hasret gideriyorlar. iyi ki geldin yavuz, gitme bir daha, sen öyle bir insan değilsin zira.
bölüm başı dedeye yapılan muamele de moralimi bozmadı değil hani.
ismail abinin abinin hareketlerinin ikinci sezon başındaki embesilvari insandan ilk sezondaki ismail abiye döndüğü de dikkatlerden kaçmadı. ekşideki isyana kulak mı verildi acaba bilmiyorum ama böyle daha güzel. ismail abi salak bir adam değil zira, sadece temiz kalpliliğinden mütevellit biraz saf.
son olarak, ikinci sezonda ardayı neredeyse hiç görememekten şikayetçiyim. en beğendim ikili diyaloglar mecnunla ikisinin diyalogları olduğu için hala bekliyorum ardanın rolünün artmasını. ayrıca benjamin git artık yettin.
12 Nisan 2012 Perşembe
İzmir Demirdöküm Servisleri
ilk bölümleri efsane olan dizi. ilk sezonu da türk dizilerine göre daha üst çizgide bitmiştir. lakin ara ara çıkışlar olsa da çizgisi git gide düşmekte. artık bölümler bir kaç sahne dışında monoton bir şekilde geçmekte. ve en kötüsü de dalga geçtikleri vasat komedi dizileri gibi her bölüm duygusala bağlamaları.
örnek1: 2 ya da 3 bölüm önce mecnun'un evine gelip oradaki bir ağaca bir şeyler bağlayan kadınların arasından bir kadının çıkıp "rockçıyız ama herkes bilsin yani" demesi göndermedir.
İzmir Demirdöküm Servisleri
örnek2: geçen bölüm (ya da 22 miydi?) yozgat'a gidip o güzel anadolumuz tadındaki programlarla ilgili yapılan ise espridir. birinde bire bir lafı alıp koyma var; diğerinde yazarın ilginç bulduğu bir gerçeklikten ürettiği bir espri var.
ayrıca bugünkü bölümü 2. sezonun en iyi bölümü olan dizidir. çok güzel aktı. onur ünlü'yü yeniden yönetmen olarak görmek de güzeldi.
Panasonic Servis İzmir
sözlük camiası tarafından çok beğenilen şeylere karşı hep bir önyargım olmuştur. lost'u da behzat ç.'yi de bu yüzden sevemedim gitti. 2 hafta öncesine kadar bu diziye de aynı önyargım mevcuttu ama bir bölümüne denk gelmemle birlikte hiçbir önyargıyı tanımayacağını anladığım muhteşem dizi.
gülşen bubikoğlu ve orhan gencebay'lı filmin adıdır. müzikleri çok güzeldi, mecnunun en son heryerde leyla'nın suratını gördüğü sahne çok etkileyiciydi! trt'de ki dizinin ise ilk bölümünü kaçırdığımdan ve ilk başını kaçırdığım şeylere başlayamamamdan dolayı bir türlü izleyemedim. bazen kanallar arası dolaşırken denk geliyorum ama hemen çeviriyorum,baştan başlamam lazım! bir gün oturup internetden baştan sona izlemek istiyorum,kısmet!
saf, arı ve pir-ü pak komedi. katıksız, katışıksız gülmek için 1e1.
Panasonic Servis İzmir
her bölümünde "abi muhteşemsiniz" demekten gına geldi, yeter gari.yavuz, ismail'in arkasından sinsice yaklaşır ve eter döşenmiş mendili ismail'in burnuna dayar...bir iki saniye ya geçer ya geçmez...
ismail: "yavuz ne yabıyon? allah aşkına n'abıyon ya? şaka mı yapıyon? eşek şakası mı yapıyon? acelemiz var diyorum, görmüyor musun? çocuk musun oynuyon benle! hadi acelemiz var yürü."
yavuz eteri bir daha koklatır.
ismail: "yirmiiki yirmiiki..adamlar belli ki....haydari...ooo..gece büyük..haydari yok mu ya?"
11 Nisan 2012 Çarşamba
Vestel İzmir Servisleri
problemli olduğum, sorun yaşadığım şeyleri başkaları da yaşadığı zaman pis bi mutluluk hissediyorum. örneğin ben oyuncak ayılardan korkuyorum diyelim, başka biri aa ben de korkuyorum dediği zaman kendim için üzüldüğüm gibi karşımdaki için de üzülmek yerine mutlu oluyorum. kendimi normal hissedebiliyorum. yalnız değilmişim diyorum.
hep böyle oluyor, daha 2 gün önce mi ne artizleniyodum nickim kalktı'ya "ezberleriz yæ 210 slayt da ezber mi hahayt" diye. noldu şimdi?
Vestel İzmir Servisleri
secret yapıyormuş kar yağsın okul tatil olsun die. gidinin akıllısı beni..
editleren beğenilen edit: oha ertelendi la sınav! secretim hovardayım 24 ayardayım..saati 7.55 yerine 8.55 e kurdum. fakülteye çağırdığım hastaya ulaşamadım. arkadaşa "hastayı gönder. gelemicem." dedim. hasta aradı, "şehir dışındayım." dedim. kliniğe gidemiyorum diye ceza puanı da alacam. bir gün bu kadar güzel başlayamaz işte!!! neden ben? bir de öğleden sonra ilkokul bebelerine ağız sağlığı anlatıcam.
allah'ım boşuna takside girmeyelim. bi kere de sokup çıkar. sen de rahat et ben de...
bundan yıllar önce karlı bir havada caddede agır agır yurumeye cali$an ciplak ayakli bir cocuk gordugumde icim o kadar acıdı, elimden onun icin uzun vadeli kalıcı bi$eyler yapmak gelmemesi bana o kadar koydu ki, o gunden beri ne zaman sicacik evimde pencereden kar yagdigini gorsem kendimi mutlu hissetmeye utanıyorum, daha dogrusu sevinmekle yanli$ bi$ey yapiyormu$um gibi sucluluk duyuyorum.
Demirdöküm Servisi İzmir
''ben aşka inanmıyorum hacı, terk etmeyen kadın da yoktur zaten'' naraları ile ortalıklarda gezerken, pat diye aşık oldum. hem de eski sevgilisini unutamayan birine. ve bir erkeğin sadece kendi için mükemmel tek bir kadını bulamayınca çok fazla kadına ihtiyaç duyduğunu idrak ettim.
biliyorum ki bu entryim içeriğinde geçen shot-mat sözleri yüzünden zamanın ötesine gitti, sözlükteki erkek tayfayı kızdırdı belki de. ama ben bu entrynin zamanın ötesinde olmasından mutluluk duyuyorum. çünkü burada geyik yaparken yaşadığım sevinç sahte. o yüzden onunla ilgili gerçekten yazdığım şeyler en beğenilenlere, sahte sevinçlerim ve oyalanmalarım da zamanın ötesine gidebilir. hak yerini buldu. artık rahatça uyuyabilirim sözlük.
ingiltere'ye geldikten sonra oha ne sarışınlar falan var diyordum. kesin birinden hoşlanırım tanışırım vs. lakin aylar geçti öyle olmadı.Demirdöküm Servisi İzmir
sonra geçen hafta bir kızla tanıştım. hayalimdeki kızdan fersah fersah uzak, kara kaş kara göz. yine de içimde bir şeyler kıpırdamaya başladı. yani bakıyorum güzel diyemiyorum ama fotoğraflarına bakarken aptalca gülmeye başlayınca anladım durumu. lakin ne bok yiyeceğimi de bilemiyorum. bir partide rastgele muhabbetler, kırdığım onlarca pot ve facebook'u dışında bir şey yok elimde. zaten elin gavurunun kültürünü de bilmem.
çarşamba da sınavım var. 3 hafta sonra 1 aylığına türkiye'ye dönmem lazım. al bir de buradan yak. senelerce bekle, ilk defa bir şey hissetikten 4 gün sonra sınavın olsun.
gerçi uzun zamandır yaşamadığım bir duyguydu bu, sonu hüsran olacak gibi ama bakalım...
edit: gözü kara değil ya. yeşil yeşil yemyeşil. ulan yine mallaştım. ergenlikten çıkmam zor. herkese anlatasım, sonra neden olmuyo diye bi köşede ağlayasım var.
Klima Servis İzmir
hiçbir şey anlamama rağmen lose yourself'i dinliyorum koşu bandında koşarken. şarkı bitince o bitkinlikle götüm başım ayrı ayrı birbirinden bağımsız oynuyor. zeka küpüyüm maşallah.
bir gün o kadar uykuluydum ki metronun giriş turnikesinden ego'yu basıp geçtim metroya inmeden çıkış turnikesinden çıkmışım. *
bazen zor duruma düştüğümde "turgut özal olsa bu durumda ne yapardı" diye soruyorum kendime.
Klima Servis İzmir
yaptığım işin teması demokrasi kavramıyla ilgili. yani mevzu onun etrafında dönüyor. ancak ben inanmadığım bir kavrama her allahın günü inanıyormuş gibi yapıyorum. içim bulandı sözlük.
yıllar yılı tembellik hakkının yılmaz savunucusu olan bendeniz işkolik oldum. fark ettim ki "çalışıyorum" demek öyle bir zevk veriyor ki bana. ve hakikaten de çalışıyorum. belki de zamanla en büyük korkum çalışmamak olacak. neyse ki tembelliği el ense yatmak olarak algılamıyorduk. neydi: üretmek için boş zaman! yavaş yavaş üretime geçiyorum, içim rahat.
bazen kafam oylesine langur lungur oluyor ki ne yaptigimin farkina bile varmiyorum...
az once otel anahtariyla ofise girmeye calistim mesela, giris karti da boynumda asili bu arada.
en hayati ekipmanlarimizdan adaptoru unutuyordum, son saniye hamlesiyle hatirladim...
telefonum oldugunu unuttum... patronun karsisinda mikro uyudum.
yanlis ofise girmedim en azindan...
okudugumu anlamadigimi, isin verimlilikten fersah fersah uzak oldugunu soylememe gerek yok sanirsam...
isin tuhafi sabah konustuklarimi hatirlamiyor olusum... konusulanlarin ne kadari ruyaydi kestiremiyorum mesela... of ya.
10 Nisan 2012 Salı
Toshiba Servis İzmir
sevgilimden ayrılmayı çok istiyorum artık acı çekmek istemediğim için. artık neredeyse konuşacak bir konumuz bile kalmadı. benim hakkımda ne hissettiği hakkında tek bir fikrim bile yok.
ama biliyorum ki ayrılınca daha çok acı çekeceğim. çok seviyorum çünkü. kendi içimde gidip gidip gelmekten bıktım.. her şeyin eskisi gibi olması için dünyaları veririm ve bunu kimseye söyleyememek beni deli ediyor.
özsaygım kalmadı be sözlük..
elalem ne kadar kendini beğenmiş diyorum. çünkü alttan alınca üstüne çıkıyorlar. kendini övmezsen "aman çok baraşısızsın sen. ne kıskanıyorsun" diyorlar. bırak bu işleri, boş işler diyorlar.
Toshiba Servis İzmir
ama hava atmak geri de durmuyorlar. uyduruk özel bir lise okumaktan, sırf bilmem ne lisesi mezunu olduğundan hava atanlar var. sizin okulun sadece ismi var, bilmem ne bölümü çok kötü diye aşağılamaya kalkanlar var. ineksin sen, okuyorsun iyi not alıyorsun ama hiçbir şey bilmiyorsun diyenler var. illa bunu istiyorlar:
- özel bir kolejde burslu okudum. sonra liseyi amerika'da sıradan bir county okulunda okudum ve 4 üstünden 4,01 gibi bir dereceyle mezun oldum (çünkü üniversite derecesi dersler aldım).
- okulumuzun bilgi yarışmasında missouri'de 3. olduk. asil kadroda ben de vardım. ayrıca county'nin 1.'si olduk o yıl.
- tübitak bursu'nu zaten herkese veriyorlar.
- türkiye'de "adı var kendisi yok" denen, ama aslında iyi eğitim veren bir üniversitede okuyorum.
- not ortalamam 3,80den her daim yüksek.
- amerika'da bir devlet üniversitesinde araştırma asistanlığı yapacağım. evet araya aracı neyim sokmadım, kendi imkanlarımla buldum.
- aklımda yürütmeyi düşündüğüm ve onay aldığım bir proje var. söylemem. basılırsa söylerim ama.
şimdi de hava atma sırası bende. ne eksik ne fazla.
selam olsun buradan, sadece monitör başında oturmakla olmuyor, sen ne yapıyorsun ki diyenlere. günde 2 saatim mönitör başındaysa, diğer saatlerim de cebime girmedi ya.
İzmir Vestel Servis
sağda solda okuyorum, televizyonda görüyorum, hayret ediyorum; insanların gardroplarında etiketleriyle duran, "bunu da taa ne zaman aldım ama daha hiç giymedim" dedikleri giysileri var. hayır öyle maddi durumum el vermiyor değil, fazlasıyla giysim de var ama; ben yeni bir şey aldığımda ertesi gün falan giyerim onu; beklet(e)mem ki. hem şaşırıyorum hem de imreniyorum galiba biraz.ağzını yaya yaya konuşan insanlar tam ağzını yaydığı sırada mute tuşuna basıp anın keyfini çıkarmak istiyorum. onlar konuşurken ömrümden ömür gidiyor, amuda kalkıp kafa üstü düşerek ölmek geliyor içimden.
İzmir Vestel Servis
oyun oynamak istemiyorum. oyun bozan, şirret bir çocuk olup sinir bozucu bir gülüşle kimin nereye saklandığını söyleyesim var. hepsi bir olup üstüme geldiğinde tırmanabileceğim bir ağaca ihtiyacım var. peşimden gelenlerin kafasına yediğim eriklerin çekirdeklerni atasım, yukarı çıkmak isteyenlerin ellerini dallarla gıdıklayasım var. kaçasım var tüm oyunlardan. biliyorum, durduğum kabahat ama, olmayacak şeyleri yapasım var.
Demirdöküm Servisleri İzmir
ebay'de almak üzere olduğum tüm beşiktaş formalarına benden yüksek teklif veren adam,
sırf sana uyuz olduğum için tüm ürünlerin fiyatını yükselttim. öyle ki veremeyeceğim kadar çok yükselttim fiyatlarını. seni geçtiğim tek ilanda da hemen yanlış bid verdim deyip, teklifimi geri çektirdim. senden nefret ediyorum. ne hayallerim vardı.ders çalışmaya başladığımda ayın 8'iydi şimdi ise 9 sabahı. bu gayretimi anam babam görse yemin ediyorum ağlarlardı, ama termo görmeyecek ve kalacağım muhtemelen. hayat bir yanıyla güzeldir zaten, sen güzel değilsin termo. zalımsın.
Demirdöküm Servisleri İzmir
bugün küçük bir kız gördüm. 2-3 yaşlarında sanırım. koyu yeşil gözleri, bembeyaz teni ve doğal kızıl saçları vardı. hani turuncu-kızıl arası oluyor ya, kirpiklerine kadar böyle mükemmeldi. annesi ve ablaları olduğunu tahmin ettiğim insanlar çarşaflıydı. üzüldüm ne bileyim, inanç olarak değil de o muhteşem saçların kapatılacak, görülemeyecek olmasına üzüldüm.
hani televizyon kanallarında reklam öncesi kısa jenerik gibi bişey giriyo ya, böyle o kanalın bi dizisinde oynayan oyuncular yavaş çekimde başta tuhaf bir ifadeyle kameraya bakma olmak üzere çeşitli figürler sergiliyor falan, işte o sahneler nasıl çekiliyor çok merak ediyorum lan. bugün show tv'de karadağlar dizisininkine rastladım, ordan geldi aklıma. önde erdal özyağcılar sert bir ifadeyle sağından doğru kameraya dönüyor. arka solunda iriyarı bi abi, o da sağından geniş alarak dönüyor kameraya, yüzünde bi "sktim belanı" ifadesi. sağ arkayaysa gariban bi kızcağızı fotoshop eylemişler, o duruyor öyle. yani şimdi bu koca koca adamları alıp "siz bi 10-15 saniye kamera karşısında salının, biz de sizi çekelim" mi diyor yapımcılar, nedir bu kısa jenerikli reklamların gizemi? kim akıl ettiyse tebrik ederim buradan.
9 Nisan 2012 Pazartesi
Vestel Servis İzmir
zeynep - yavuz aşkı da şahane sahneler izletmektedir. şiir okumaları özellikle... ama size hüngür hüngür ağlatacak bir sahne söylemek yani tahmin etmek istiyorum. yavuz'un zeynep beni bekle şiirini okuması.en fazla bücür cadı kadar komik olan vasat komedi dizisi. bu diziyi izleyen ve adriana limaya benzeyen kız arkadaşımı beni defalarca aldattığında terketmedim ama bu diziyi izlediğini öğrendiğimde büyük bir kararlılıkla terkettim.
Vestel Servis İzmir
bir ay önce kendisiyle tanıştığım enfes türk dizisi. ilk bölümünden itibaren hissettirdiği bağlayıcılığı geçtim, bir anda bitirme isteği getiriyor insanın içine. ama yook, bu isteği, bu zevki götürebildiğim yere kadar götürürüm ben diyip, sindire sindire iki günde bir bölüm izlemeyi adet edindim. yok yani, o espriler, o en ufak yerden bile görünebilen klişelere olan eleştiriler filan, başka yerde yok yeminle. hani bu sözlük bünyesinde farkediyorum birazcık, klişenin de klişesini yapma durumunu. ne biliyim her şeye karşı bi eleştiri getirme, ama bunu da o bildiğimiz normlar üzerinden ifade etme falan. işte, bu dizide yok o. yok yani. adamlar en olmadık yerden en olmadık şeyi bir anda çıkarıveriyor karşınıza öylece kalakalıyorsunuz. sonra da sindirebilmek adına iki günde bir bölüm izlemeyi düstur haline getiriyorsunuz işte. ah muhsin ünlü tarzının barizliğini, afilifilintalar kafasının belirginliğini görmek öyle bir rahatlatıyor ki insanı, tüm her şeyi unutuyorsunuz. hep böyle devam etsin, hiç bitmesin. mecnunun klon değil de asıl leyla'yı bulabileceği kadar gönülden sevebildiği, onu bulabildiği aşklar da göstersin diyelim. **
Klima Servisleri İzmir
''böyle bir kara sevda'' herkesi güneşin oğlu'na götürmüş ama beni ramiz dayı'ya götürdü. ezel'in finalinde de ramiz dayıyı gördük, anılar canlandı. şarkı da kenan birkan'dan geldi. çok karıştı kafamın içi o an be.
farklı bir dizi, klasikleşiyor bu tanım evet ama içimizden biri karakterler. absürt olması hiç sorun değil, gerçekçilik denen şey sadece yıkım getirmiyor mu zaten... dokuzuncu bölümde leyla ile mecnun'un kavuşma sahnesinde onlarla beraber kıpır kıpır olurken, bir sonraki bölümde gelen ayrılık sahnesi ile hüzünlenebiliyorsunuz. çok iyi dizi çoook...
Klima Servisleri İzmir
yok ben kendimi durduramıyorum artık, kontrolü elden bıraktım. tam duyamadığımda yada şaşırdığımda nasııııııııl çıkıyor ağzımdan laaaaaaapp diye. aha bu da çıkıyor. piiiiiiiiii allahh benii.. bak hala.. fazla izlememeli mi ki? nasıııııııll!! acabaa benim ağzımdan çıkanla kulağımın duyduğunun aynı olduğu oluyor mu hiç? iyi değilimm lan ben, biri beni durdursun.
Arçelik Servis Bornova
löö erdahl şekerpare tarifini okurken internetten, ben, gülme krizi nedeniyle komaya girdim, sonra yavuz'u görünce ayıldım. sen öyle başının üzerinde gramofonla böyle bir kara sevda dinlettin ya zeynep'e, yüreğimin üzerinde yerin var artık. ayyyy yazar tıkanmasından çıkmış tuna kiremitçi gibi cümle kurdum :( bu leyla ile mecnun kimyamı bozuyor benim
böyle bir kara sevda ile geceyi tamamlatmış seyirliktir.. güneşin oğluna ışınlatmıştır bi an.. bi garip bi his kaplatıyor artık seyrederken.. kendimi hasta gibi hissediyorum bazen.. bi gülüyorum bi hüzünleniyorum.. manik ettin depresif ettin beni ey leyla ile mecnun!..
Arçelik Servis Bornova
bu da nazar boncuğu olsun dedirtecek ayarda bir bölüm oldu on sekizincisi. sonra millet geliyor laaapsss diye izliyor, ilk bölümlere falan hiç bakmadan. (sönük bölümleri buluyorlar hep) ondan sonra bu muymuş herkesin çok komik dediği dizi diye sallıyorlar. her dizi gibi leyla ile mecnun'un da zayıf bölümü oluyor ki on sekiz bölümde üçü, dördü geçmez bunlar. ama oluyor yani, bir sonraki hafta da ağız burun yamultarak güldürüyor. zaten geçen hafta da efsane bir bölüm yayımlandı, o yüzden bana fazla komaz. rahatım yani.
yalnıız, ismail abi bu bölüm biraz bozdu gibi geldi bana. erdal abi ile olan muhabbetlerinde alıştığımızdan çok daha abartılı bir ismail abi vardı. burak aksak ayarı kaçırmaz umarım, çünkü biz ismail abi'yi çok seviyoruz. ha onun dışında bölümün sonuna doğru iyi toparladı, ismail abi de keza. çatı muhabbeti on numaraydı mesela.
bölümün en güzel anı da "fazla kaleminiz var mı?" diye soran leyla'dan geldi. güzelliğini onla çarptı valla o anda. ne yaptıysa ben de tam bilmiyorum şimdi, ama bir acayip güzel göründü gözüme.
Arçelik İzmir Servis
kuşkusuz şu anda türkiyenin en iyi dizisi. her şeyi geçtim; ben leyla ile mecnun'u izlerken yazana, çekene, ve oynayana helal olsun diyorum. bu ülke'de böyle fantastik bir dizinin yapılması bile başlı başına bir olaydır. daha önce de söyledim yine söylüyorum; umarım bu dizi trt'de bir takım kafaları rahatsız etmez de bizde adam akıllı bir komedi dizisi izlemeye devam ederiz.
not: diziyi indirmek isteyenler için free youtube dowload programını tavsiye ederim.
Arçelik İzmir Servis
behzat ç. li bolumden daha iyisini yapamazlar deken yaptilar, zaman makinesini vurdurarak goturmeyi denediler, nukleere, seks otobusune, damsiz almayan parklara, big brother a velhasil hem nalina hem mihina caktilar hem de bunu gostere gostere, izleyenin zekasina hakaret etmeden, onu aptal yerine koymadan yaptilar ya, bu dizi bugun bitse simdiye kadar yayinlanan bolumleri bile yeter bi zamanlar ikinci bahar, super baba vs vardi geyiklemelerinin arasina sokmaya. hani herkesin bilmedigi esnaf-kamyoncu lokantalari olur ya, yag tenekesine dikilmis sardunya falan koyarlar kapiya, kenarinda kosesinde bi karinca duasi olur, hesabi istediginizda aaabi bi cayimi ic yeni demledim falan der, oyle icten falan ha iste butun absurdlugune, sacmaligina ragmen zaman zaman oyle bi dizi iste bu. orda olsan uzay mekigi olsun, zaman makinesi olsun farketmez ben de gider iskender e yardim ederim, mecnun a gider seviyosan git konus bence derim, ismail zaten en kiral arkadasim olurdu lan
İzmir Bosch Servisleri
konu televizyonda dün gece ne vardıdan açıldığında, bu diziyi çevremdekilere ballandıra ballandıra anlatıyorum. çünkü bu diziyi perşembe günü konuşacak arkadaşım yok. perşembe günü hürrem taklidi yapan arkadaşlarım var benim. ben anlatmama rağmen onlar da çok gülüyorlar diziye. oyunculuk, samimilik, bizdenlik konularında aşmış bir dizi. ama ''insan sevdiğini yerden yere vurarmış''lı bir eleştirim olacak bugünkü bölüm için. burundan gülerken sümük akıttıracak şahane esprileri vardı, kabul. ama çok uzatıldı bugün diyaloglar. reklam olmadığından değil, klişe olaylar olaylar. dizinin sonunu getiremedim. umarım bu bölümlük diziyi anlattığım insanlar sadece başlarını izlemiştir. haftaya eski bölümleri kadar mükemmel bir bölüm bekliyorum. lütfen.
İzmir Bosch Servisleri
Arçelik İzmir Servisleri
tüm önyargılarımdan arındım ve son üç bölümdür çok büyük bir keyifle izliyorum.. diğer dizilerin aksine duygu tecavüzü yok bu dizide.. ha ona göre izlemeye başlayın henüz başlamadıysanız.. tek vaadleri kahkaha.. açıkçası bu kadar derdin tasanın arasında bana ilaç gibi geldi.. oyunculuklar gerçekten çok iyi..
ya ben bu dizinin senaristi burak aksak'ın önünde ceketimi ilikliyorum yeminle. ayriyeten gözlerinden öpüyorum... gerçekten bu dizi ile sözlüğün de genel kullanıcı profilini oluşturan 80-90 kuşağının nabzını çok iyi tutuyor ve yansıtıyor. bu kuşağın kendine has jargonuna ve saçmasapanlığına müthiş hakim. galiba 5 ve 6. bölümlerden daha fazla güldüren bir bölüm oldu bu akşamki. eyvallah...
Arçelik İzmir Servisleri
5 Nisan 2012 Perşembe
tv ünite modelleri
kendime işkence ediyorum ve bununla resmen mutlu oluyorum.
yakın bir zamanda evleniyorum, haliyle rejimdeyim. gecenin kör vaktinde deli gibi acıkıp uyanıyorum. çiş ve bir vardak su aktivitemden sonra yatağa girip tv yi açıyorum yemekteyize takılıyorum. aç karnına onu izlerken uykuya dalmayı ümit ediyorum olmuyor olmuyor olmuyor.. pes etmiyorum inatla üstüne gidiyorum uyuya kalıyorum, tabiki de program bittikten sonra. saatim 7ye kurulu, çok su içtiğim için haliyle 3 saat tuvalete gitmesem patlayacak gibi oluyorum dolayısıyla alarmın sesine uyanıyorum. önce kalkmamak için kıvranıyorum sonra dayanamayıp oraya buraya çarparak tuvalete gidiyorum.
tv ünite modelleri
gece yatmadan önce göz makyajımı da temizlemiyorumki yüzümü simsiyah yapan eyeliner ı temizlemek için yüzümü yıkamak zorunda kalayım diye. yüzümü yıkayınca da uykum kaçıyor hafiften. o sırada çok acıktığımı idrak ediyorum mutfağa inip cornflakesimi yerken "napcan bu saatte bari spora git" diyorum kendime. spora gidiyorum mutsuz mutsuz, sporumu yapıyorum, yaparken kendime sövüyorum, motive ediyorum bünyemi. daha çok spor daha çok spor derken bitirip duş alıyorum. sonrası mı... inanılmaz hafifliyorum. "aferin lan bugün de sporunu yaptın" deyip bulduğum teknikle kendimi takdir ediyorum.
evet kararlıyım, düğünde bir deri bir kemik kalıcam.
ev dekorasyon modelleri
eğer sarhoş olunacaksa bu kesinlikle şarapla olmalı. onun gibi keskin, aynı zamanda yumusak, kırmızı ve iç ısıtan. ve kesinlikle birazda kırgın olunmalı bir şeylere, hayata, insanlara ve belki kendine. o zaman daha bir güzel oluyor onunla büyük bir yalnızlığı paylaşmak ama gerçekten yalnızsan bir damla kadar...
uzaktan ilgi gösteren kızların yaklaşınca sürekli kaçmasıyla evren yeni bir christian troy yaratıyor.
ev dekorasyon modelleri
"ilgiyi yanlış mı anlıyorsun yoksa?" falan diye mesaj atmayın kendime çok sordum çünkü bu soruyu. hem niye mesaj atasınız ki size ne.
bebek kapı süsleri
birkaç ay önce bilgisayara format atacaktım, önce dosyaları yedekleyeyim dedim. fotoğraflardan başladım. gecenin bir vakti kafa almış başını gidiyor, öyle böyle derken, bir baktım aile fotoğraflarını kopyalamadığım halde silmişim. bir de "silinecek dosyaların boyutu büyük olduğundan (viyk viyk viyk) geri dönüşüm kutusuna göndermeden silinecek" benzeri uyarıyı onaylarak. canım sıkıldı, uğraşamam neyse ya, bana ne dedim, kapadım bilgisayarı. silinen dosyaları kurtarmak için bir program vardır mutlaka dedim, uyudum üstüne.
bebek kapı süsleri
birkaç gün önce, bir yolculukta kafama dank etti ; canım dedim kendime, anne babanın ölümsüz olduğunu mu sanıyorsun sen, vallahi vicdan azabından peşlerinden gidersin. özlersin sen, deli gibi. hala çocukluk resimlerine bakıyorsun, odanı onlarla donatıyorsun. onların yirmili otuzlu yaşlarındaki fotoğraflarından başka elinde bir şey kalmamasına nasıl razı olursun? bu iç konuşma uzadı gitti.. (içimde çok gevezeyim, dışımda sessiz, n'apalım..)
o yolculuk bitmek bilmedi. eve girince, biraz mahcup, yanlarına geçtim, yarım yamalak sohbet ettik. dayanamadım bilgisayarı açtım. hepsini olmasa da fotoğrafların büyük bir kısmını geri yükledim. bir yandan karşımda duran yüzlerine bakıyordum, böyle doyamaz gibi. oysa o anı zihnme kaydediyorum sadece; bir fotoğraf karesi gibi. kırlaşmış saçlar, kırışmaya başlayan iki yüz, yutulan kelimeler, sessizlik, sessizlik, sessizlik.. ve daha neler neler; hepsi burada, bende. hafızamı yitirmediğim sürece, hatırlamama ihtimali mümkün olmayan zihnimde.
trençkot modelleri
bir şeyler yanlış gidiyor.
bir türlü oturmamış bir hayat var elimde; elimi nereye koyacağımı bilemiyorum. saklıyorum elimi, oyun bende kalsın diye. ihaleye hep fesat karışıyor oysa, hiçbir eli alamıyorum.
kırılma noktasına çok yakınım. kırılma noktasına hep yakındım. hep yakındım, hep yakındım; hiçbir şeye deva olmadı yakınmalarım.
trençkot modelleri
kandırıldım çokça. insanı kandıran kendisiyse ne çare olur buna? tanıdım sandım, tanımadım. hala çok bulanığım.
sonları seviyorum; bitirmeyi seviyorum. tutunamayışım bu zaafımdan. zaaf dediğim ne ki, bir akıl almaz insan hali. akıl almayı da bilirim de fazla zahmetli.
Arçelik Esenşehir Servisi
manyak gibi karmamın açıklanmasını bekliyorum. aslında bu konuda bi sürü entry okudum herkes çok saçma olduğunu söylüyor sözlük. ama herkesin karması var benim niye yok? üstelik o kadar entry yazmışken. zaten gezdim tozdum bi net sayı bulamadım kaç defa oylanmam gerektiği konusunda... karma puanlarıyla tatmin olmayı bekleyecek kadar aciz miyim acaba sözlük? ya hiç yeterince karmam olmazsa sözlük, ben karmasız naparım..... zaten kimse yok, bi ben.
ha bu arada, çok yalnızım nolur bize gidelim mi?
Arçelik Esenşehir Servisi
Eca Kombi Servis Merkezi Ankara
iki gece üst üste eski sevgilimi rüyamda gördüm. ilk gördüğümde sabah ağlayarak uyandım. günüm b.k gibi geçti. ertesi gece gene rüyama girince rüyada olduğumu anlayıp "telefonum hala aynı, allasen bana oradan ulaş" dedim. arayan soran yok.
facebook'umda eski sayfalara geri dönüp neler saçmalamışım diye bakarken birkaç güzel dize yazdığımı gördüm. 'aaa' dedim 'ne güzel şeyler bunlar, hemen bütün hallerini bulup sevdiceğime yazayım'. hepsini bir yere kopyalayıp sonradan ğüğıgıl'dan arattım. meğer hepsini ben yazmışım. kendimden bihaberim.
Eca Kombi Servis Merkezi Ankara
herkese kendimi başka türlü tanıtmaktan müthiş keyif alıyorum. epeydir sürdürdüğüm bir oyuna dönüştü. neşeli, asosyal, tezcanlı, ukala, entelektüel, ergen, dişi, cesur, korkak; şimdilik bu sıfatları layık gördüler bana. unuttuklarım vardır mutlaka. eğlenceli, deneyin derim. bu bir adilik mi? sanmam. samiyetsizlik de değil. beni zorlayanlarla kendimce bir oyun oynuyorum. hem ebe oluyorum hem sobeliyorum. aslımı bilenlerse özünü sevdiklerim.
"insan aklı namussuzun biridir, her şeyi düşünür, en aykırı, en korkunç şeyleri bile." bunu kabullenmek gerek.
Çankaya Ferroli Kombi Servisi
şu anda ulaşamadığım, konuşamadığım, dokunamadığım o adama deli oluyorum. onunla olmak için bir çok şeyden fedakarlık yapabilirim.
işin kötüsü de ona şu an ulaşabilmek ve konuşabilmek için her türlü bilgiye sahibim. ona ulaştıktan sonra da dokunma kısmı zaten kolay. fakat yalancının biri olduğunu bildiğim için, gerçekten onu tanıdığımda ondan nefret edeceğimi biliyorum. oysa onu sonsuza kadar sevmek istiyorum. bu yüzden onunla olmak için delirdiğim halde onunla olmamak için elimden gelen her şeyi yapıyorum.
Çankaya Ferroli Kombi Servisi
Zeytinburnu Buzdolabı Servisi
hiçbir sebep yokken aniden kalkıp giden insandan korkuyorum sözlük.
geçen gün okulda dersi beklerken oldukça yakın bir arkadaşla karşılaştık. oturup iki lafın belini kırıyoruz. muhabbet güzel. öyle sıkıcı mevzular yok. iki dakika sonra zaten derse gireceğim. o var, sohbet ediyoruz diye bir sigara daha yakmışım. aniden "ben bir içeri gireyim" deyip gitti adam. tam böyle ağzım açık gülerken yapayalnız kalakaldım. bozuntuya vermemek için biraz daha sırıttım kendi kendime. yavaş yavaş gülmem gülümsemeye dönüştü. sonra ciddileştim. "iyi kurtardım" diye de kendimi kandırdım.
Zeytinburnu Buzdolabı Servisi
edit: imla.
Sarıyer Bosch Servisi
hayat ne güzel vapurlar falan modundayken eve gelip lanet olasıca hayat şeklinde bir ruh haline bürünebiliyorum. sanırım ben son zamanlarda çok fazla içiyorum. hayır bir de hayal kuruyorum hala küçük kızlar gibi ve bir gün olacağına inanıyorum. bu da alkolün etkisi ile olsa gerek. bazen kurduğum hayallerin, gördüğüm rüyaların gerçek hayatımda var olduklarını da sanmıyor değilim. hani bir gün çıkar da içinizden birine bir şey dersem yanlış anlaşılmasın hayal görüyor olabilirim. ama korkmaya gerek yok bunlar dünyanın en güzel hayalleri. hep mutlu sonla biten. tamam ben eşşek kadar kadınım, büyükleri tarafından hayal kurması yasaklanan, oturaklı olması beklenen. ama bu değil işte benim beynimin işleyişi.
Sarıyer Bosch Servisi
bu kadar sığ değil. neden ölene kadar hayal kurmaya devam etmeyeyim ki. hangi açıdan zararlı çıkarım ben bu işten. bu sabaha tanımadığım bir insanı ve ülkeyi gördüğüm bir rüyanın sarhoşuğuyla uyandım,mutluydum ve gittim içtim. şimdi bu gerçek olsa ben de siz de şaşırsanız ne olur ki. ya da hepimiz, binlerce yazar hayal kursak ve bunu gerçek yapmaya çalışsak ne kadar büyülü ve muhteşem olur. birbirimizi daha çok sevsek. ama bir o kadar da ütopik sanırım söylediklerim. birbirimizi sevmeyi çoktan bıraktık mı yoksa biz?
4 Nisan 2012 Çarşamba
Mutfak Dolapları
gereksiz agresifim..potansiyel 3.sayfa insanıyım..içimde bir yerde yatar funny games..korkarım çıkar diye ortaya..korkarım bir kedi tırmalar ruhumu ara ara..bakışsız bir kedi kara..
her tanışıp hoşlaştığım kıza ''sen farklısın'' diyorum. lakin son tanıştığım kız, fok balığı gibi konuşan, yeşil eşofmanı üzerine beyaz askılı badi giyen, solaryum güzeli bronz tenli, fönlü saçlı bir hanımdı. "farkım ne" dediğinde göt gibi kaldım. ama o çok farklıydı.
Mutfak Dolapları
bi huyum var; düşene bir de ben vuruyorum. bi de asla bulduğum gibi bırakmıyorum. anarşistim biraz laf aramızda. birazcık ama.
zamanının ötesinden gelen edit itiraf: "bi de cumaya gittim geleceğim diyip aslında cumaya gitmiyorum. fiyut tüyüyorum. tutamıyoruz efenim, yapacak bir şey yok. birazcık da gözüm dışarıda diyebiliriz.
kınayın beni, olmaz olsun böyle insan. evet, bence de.
Duvar Stickerları
düğünde geline sahte altın takmak başlığını görünce aklıma geldi:
Duvar Stickerları
itiraf ediyorum; yaklaşık 7 sene evvel, evlenen bir arkadaşıma nikahında başka bi arkadaşımdan hacılamış olduğum altın suyuna banma halka küpeleri takmıştım. uff bak yazdıkça aklıma geliyo, bi arkadaşımın altın kesesine de boş altın kutusu koymayı planlamıştım ama diğer arkadaşlarım durdurdular. bi de bi de yakın bi arkadaşımla gittiğimiz düğünde, arkadaşımın gelinin kesesine koyduğu altın torbasının içine ismimi yazmıştım çaktırmadan.
offf ya ne iğrenç bi insanım ben ama vallaha yoktuktan yaw! sürekli birileri evleniyo ve herkese altın takmak da cidden külfetli bi iş. param olsa bi trabzon burması bilezik ne bilim bi su yolu gerdanlık efendime söliim bi beşibiyerde takmayı istemez miyim :(((( ben evlenirsem siz takın olur mu ;)))
Abajur Modelleri
okan bayülgen bu son haftaki programlarından birinde serdar ortaç'ın bu yeni hit parçasının ve demet akalın'ın bir parçasının çalıntı olduğuna dair yabancı parçalar dinletmişti. ve hakikaten de bire bire aynıydı parçalar. biz zaten biliyoruz bizim pop camiasının neredeyse tamamının araklama işlerden oluştuğunu. buraya kadar tamam bir itirazım yok. senin dinleyici kitlen zaten öyle kulak dolgunluğu olsun diye dinliyor seni çalıntı şarkı kullanmana bir şey demiyorum ama o gün serdar ortaç'ı bir tv programında gördüm, programda "aman da korsan almayın da, korsan mp3 indirmek emek hırsızlığıdır, bu kadar çaba veriyoruz karşılığını alamıyoruz" vs.. olarak korsandan dert yanıyordu. oh ne rahat valla batılı şarkıcılardan al melodileri bilmemneleri, altında döşe böle sikimsonik yarı arabesk yarı pop sözleri, sonra böyle çıkarttığın albümden dünyanın paralarını kazan git kıbrısta kumar oyna, hayatını yaşa, ne güzle hayat amk. birde isminin altına sanatçı yazılsın. ama iyi ki korsan var, artık o tezgahlar bir nevi yıkıldı insanlar internetten indiriyor bedava. yapılan iki tane çalıntı parça için gidip bir de bilemem kaç 20-30 milyon tl vermeyecek insanlar.
Abajur Modelleri
Örgü Kazak Modelleri
patronumdan aşırı derecede nefret ediyorum, tiksiniyorum, iğreniyorum. ama bu nefretimi her yerde söylemiyorum ki birgün bir yerde öldürülür falan, sonra ilk akla gelen şüpheli ben olmayayım.
eti'nin "bugün kendine bir güzellik yap" diye başlayan, yeni reklam filmini youtube'dan indirdim, mp3'e çevirdim ve son bir kaç gündür devamlı bu şarkıyı dinliyorum..
eşşşek kadar olmama rağmen hala amerikan gençlik filmlerini severek izliyorum, böyle loser esas oğlanlar, amerikan futbol takımı, pon pon kızlar vsvs...
Örgü Kazak Modelleri
hemen hemen hepsi birbirine benzese de sıkılmıyorum izlerken.
geçen gün tesadüfen high school musical'ı tvde gördüm, izledim beğendim, diğer filmlerini de bulup izleyeceğim.
Yatak Odası Takımı
şu doğanay ürünlerini üreten doğanay ailesi benim uzaktan akrabam oluyor. pek uzak sayılmaz aslında. teyzem onlardan biriyle evli. yakın çevremde kimse bilmiyor bunu. allahtan kan bağım yok. kimseye ben o aileyi tanıyorum diyemiyorum. şu ana kadar da hiç kimseye söylemedim sözlük. bir sen, bir ben, bir de doğanay limonata ta ta ta ta ta ta ta ta ta ta ta
Yatak Odası Takımı
işim dışında dert dinlemekten, insanların beni sürekli "aa bedava danışman buldum" modunda görmesinden nefret ediyorum. ama ne yapıyorum, her anlatanın derdini dinliyorum. bundan ayrıca nefret ediyorum. etkin dinleme bir lanet ve bundan kurtulmak istiyorum.
Üsküdar Kombi Servisi
yaklaşık on yaşlarında iken bakkala her girdiğimde delicesine sevdiğim uzun gofretlerden aşırır kemerimin arasına sıkıştırırdım. yıllar geçti eşek kadar adam oldum bakkala her girişimde hala uzun gofretleri görünce içimden aşırmak geliyor fakat eski tadı vermediği için vazgeçiyorum. bu arada bakkalcı amcayı bir türlü görüp helallik isteyemedim vicdan azabı çekiyorum. biliyorum yaptığım çok ayıp.
Üsküdar Kombi Servisi
adem ile havva' nın elmasının cinselliği temsil ettiğini daha yeni öğrenenlerden biri de benim.. vay arkadaş ya, ben de kıytırık bir elma yüzünden insan cennetten kovulur mu diye düşünüyordum şu yaşıma kadar!
işimden memnun olmama rağmen sırf terfi edilmedim diye daha yüksek maaşla bir yere geçmek için iş arıyorum. ordan teklif alınca buraya gelip x'den şöyle bir teklif aldım diye hava atacağım patrona. evet rahat kıçıma batıyor.
Bakırköy Klima Servisi
sebepsizim. evet lan sözlük çok kötüyüm amk. mal mal yatarken kalktım içimi nereye dökerim derken aklıma geldin. günde 15 saat uyuyorum. okul bitti, iş yok. yaşadığım şehri sevmiyorum, arkadaşım yok. burayı terk etmek istiyorum, gücüm yok. askerliği tecil ede ede bi hal oldum. okumak artık hiç istemiyorum.
yani yaşama amacım yok lan. aşık olamıyorum, facebook'a durum girmek için sevgili yapmak istemiyorum.
dedim ya amacım yok, bildiğin amaçsızca yaşıyorum. sabah kalkıyorum(14-15 gibi) sabahlara kadar kitap okuyorum, yabancı dizileri tavaf ediyorum, sözlük okuyorum, twitter takılıyorum ve bol bol uyuyorum. hayatta en son isteyeceğim bir hayat yaşıyorum.
Bakırköy Klima Servisi
öyle ilgi budalası da değilim, herkes benimle ilgilensin takıntım da yok. sigaram da yok gidip efkâr dağıtayım desem, içki ise güldürmüyor sadece unutturuyor.
param desen şükür eksik olmuyor ama onunla yapacak bir şey bulamıyorum. dandik bir iş buluyorum, ulan para kazanıyorum boşver iş dandik olsun diyorum ama parayla yapacak bir şey bulamıyorum. hiç bir ihtiyacım yok. her şeye sahip değilim ama beklentilerim küçük olduğundan sanırım.
en önemlisi ailem yok. boşanmış bir ailenin çocuğuyum, hiç bir yerde söyleyemiyorum duygu sömürüsü gibi oluyor. annemle takılıyoruz her gün.
çok kötüyüm lan sözlük. bir sebep bulmam lazım bu hayat böyle gitmez...
içimi döktüm rahatladım ama formatın da amına koydum sanırım*
İzmir Klima Servisi
okumamış bir de üstüne yüksek lisans yapmamış olmak isterdim.
okudun aferin, wow! yurtdışında yüksek lisans bravo man!! peki nerdesin? (bkz: ebenin amı)
İzmir Klima Servisi
sözde okumuş fakat adam olamamış, işini 10-20 senedir öğrenememiş ama bölümünde hayli yükselmiş orta-üst ne sikimse yönetici olmuş, senden daha iyi bilmeyen, daha çok da bilmeyen, ama senden en az 3 kat daha fazla kazanan, bulduğu her fırsatta -zeka ve bilgisiyle seni alt edemediği için- mevkisiyle alt etmeye çalışan (örn: sana kızdığı için tam 1 saat boyunca o satır aşağı, bu satır yukarı, bu punto olmuş, yok yok olmamış şeklinde seni kullanmak, hıncını almak gibi), hazımsız, versen üç koyun güdemeyecek kadar basiretsiz, vasıfsız, hedefsiz, boş-beleş, seksist ve de sadist, (çok afedersin) götten bacak, zeka fukarası mal değneği* bir öküzle çalışıyorsun.sırtımda sağlı sollu, uzunlamasına iki beyaz leke belirdi. her insan evladının aklına gelebileceği gibi (pimpiriklilik derecesine göre) başta deri kanseri olmak üzere türlü hastalık ihtimalini düşünmek yerine, kanatlarımın çıktığına inanmayı tercih ettim. sonra da mışıl mışıl bir uykuya daldım.
İzmir Klima Servisi
artık o kadar çok akışına bırakmaya alışmışım ki, hiç bir etkide bulunasım gelmiyor. uğraşmak istemiyorum. arada mutluluğu hissediyorum da acıymış üzüntüymüş pek yok bünyede. duygusuzlaşmışım. canımı sıkacak şeyler olduğunda da umursamıyorum. tamamen boşlukta uçmak gibi. trajikomik.
okumamış bir de üstüne yüksek lisans yapmamış olmak isterdim.
İzmir Klima Servisi
okudun aferin, wow! yurtdışında yüksek lisans bravo man!! peki nerdesin? (bkz: ebenin amı)
sözde okumuş fakat adam olamamış, işini 10-20 senedir öğrenememiş ama bölümünde hayli yükselmiş orta-üst ne sikimse yönetici olmuş, senden daha iyi bilmeyen, daha çok da bilmeyen, ama senden en az 3 kat daha fazla kazanan, bulduğu her fırsatta -zeka ve bilgisiyle seni alt edemediği için- mevkisiyle alt etmeye çalışan (örn: sana kızdığı için tam 1 saat boyunca o satır aşağı, bu satır yukarı, bu punto olmuş, yok yok olmamış şeklinde seni kullanmak, hıncını almak gibi), hazımsız, versen üç koyun güdemeyecek kadar basiretsiz, vasıfsız, hedefsiz, boş-beleş, seksist ve de sadist, (çok afedersin) götten bacak, zeka fukarası mal değneği* bir öküzle çalışıyorsun.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)